Kent Rantı Bulaşıklığı

Vaka şudur, yeni bir yasal düzenlemeyle kentlerdeki tadilat ile oluşan rant (haksız kazanç) paralarına belediyeler ve kamu yönetimleri ortak ediliyor.

Yani şöyle ki, bir imar arsasının yapılaşması olan 2 katı, belediye meclisi tarafından 5 kata çıkartılırsa, yeni oluşan 3 kattan masraflar hariç kazanılacak paranın en az %40 ile %80’e varan oranlardaki meblağını belediye ile Bakanlıklar paylaşacak. Farz edelim ki bu örnekteki kat artışı ile ilave 3 kat çift daireden 6 daire etti, bu daireleri 150.000 liradan sattık, ancak bunların inşaat ve diğer masrafları 100.000 lira tuttu, net daire başı 50.000 lira havadan kazanıldı. Yani havadan kazanılan 6 daire x 50.000 lira= 300.000 lira oldu. İşte bu paraya önceden sadece mal sahibi, çoğunlukla da müteahhit konuyordu ve cukkalı’yordu ya, şimdi belediye ve devletimiz diyor ki, havadan kazandığın bu ham’pa ve haksız kazanc paraya ben de ortak’ım, %40 ile %80’inin bana vereceksin…

Hoppala, bence de hoppala…
Bir de buna bir kılıf uydurmuşlar, kentsel dönüşüme pay ayıracağız diye. Zaten biliyoruz ki, “kentsel dönüşüm” denilen aslında “rantsal dönüşüm”. Yani kentlerde yaşayanların haklarından gasp edilerek yapılan imar rantı artışları, yıkıp yeniden yapma rantiyeciliğinde, yeniden dizayn süreci ve kaynakları yaratılmak üzere…

Bu rant bölüşüm süreci, yeni düzenlemeyle birlikte şu tür kötülükleri de getirecektir;

  • 1) Belediyeler plan tadilatı ve kat artışına daha fazla özendirilecektir. Çünkü artık her imar rantı artışından kendi ceplerine para girecektir. Ama her artış ile kentlinin hakları gasp edilecektir.
  • 2) Adeta haksız kazancın özendirilmesi sonucu elde edilen paranın bir kısım rüşvetinin alınmasına benzeyen bu süreç, üretmeden kazanmanın yasadışı ve hukuksuzluğunu kılıfına uydurma ve rüşvetin yasalaşmasını getirecektir. Ayrıca gayri meşru haksız kazanç süreci meşrulaşacak ve toplumsal yaygınlığa gidişi tetikleyecektir.
  • 3) Verilen haksız kazanca dayalı kat artışı ve mevzi imar planlama ölçeği, küçük boyutları terk ederek, sokak, cadde, ada, ve mahalle ölçeğine çıkartılacak, imar rantının bulaşıklığı büyütülecektir. Böylece kişiler arası haksız kazanç ve rantiye dengesizliği, sokak-cadde-ada-mahalle büyüklüğündeki dengesizliğe dönüşecektir.
  • 4) Türkiye kentlerinde 1980 sonrası yaşanan bu tür yağmaya dayalı rant düzeni, bu tür düzenlemelerle boyut ve ölçek değiştirme sürecine girmiştir. Ülkemiz tarihinde yeni bir dönem, yeni bir paragraf açılmaktadır.

Çanakkale bu tür yaşanmışlıklara hiç de yabancı değildir. Daha geçenlerde bir meclis toplantısında alınan kararla, kaynak belirtilmeden bir araca hiç para vermeden elde edilmesi veya bağışı kabul edildi.

Otobüsler, büro sarf malzemeleri, büro mobilyaları, başkan yardımcısı ve müdürlere özel tahsisli lüks araçlar ve diğer bağışlar AVM plan değişiklikleri ve büyük ölçekli site kat artışlarında öne çıkar oldu.

Biz artık imar rantlarından doğan rüşvetlere bağış der olduk.

Belirtmeliyiz ki, toplum bu duruma teşnedir. Keza tüm bunlar olurken, her tür siyasi anlayışlar ile işi bilenler ve nemalananlar (özellikle plancı, mimar, mühendis, müteahhit, emlakçiler) zaten sistemin içinde ve entegre bulaşıklar olduklarından gıkları çıkmıyor. Ancak bu durumun çok fazla kentlinin haklarının gaspına yol açtığı ortadayken, mağdur olan mutsuz çoğunlukça sessizce izlenmesi ve gıklarının çıkmaması çok ilginçtir. Teşnelik burada başlıyor…

Artık hiç kimse, bu kat artışını, imar emsal artışını, kitle işlemeyi yapmasak dünya yıkılır mı? diye sormuyor. Alt yapı ve üst yapı yetersizliği, trafik sıkışıklığı, elektrik kesilmesi, suların tazyiksizliği, kanalizasyonun patlaması, yeşilsiz ve parksız semtler, çocuk bahçesiz mahalleler, sıralardan ve sınıflardan taşan öğrencisiyle yetersiz okullar, kültür alanlarının hiçliği, sosyalleşme mekanlarının eksikliği, otoparksız adalar, güneşsiz evler, karanlık odalar, kaldırımsız yollar ve sayabileceğiniz bunca eksikliğin, yanlışlığın sebebi nedir? Mevcut yetersizken, 2’ye, 3’e katlanıveren yapılaşma, rant artışı değil midir? Sit alanındaki bir kaç yapıyı saymazsak, bu kentin neresi değişmedi, peki her değişiklik bizi belleksiz yapmadı mı? Belleksiz kent, hafızasını kaybeden insana benzer, yani nereye savrulacağı belli olmaz. Bu kentin insanları tüm bunları yaşamıyorlar mı? Peki bunları bilip dururken neden sesleri çıkmaz ki? Bu teşnelik şey gibi bir şey galiba, üstelik bulaşıcı da galiba…

Susmalarının bir başka ihtimali, iktidar korkusu da olabilir. Sesi çıkanın kellesinin alındığı, vahşi rantiye düzeni her tarafı işgal etti. İktidar, otoritenin çok ötesine geçerek totaliter oligarşiye dönüştü.

Tüm bunlardan çıkan sonuç; kentler artık mutlu yaşamların anahtarı değil, para kazanmanın manivelası haline dönmüştür.
Ama ben yine de doğru ve insani olanı savunmaya ve bildiklerimi söylemeye devam edeceğim. Nereye kadar mı? Gittiği yere kadar…

Mimar İsmail Erten Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir