Arada Bir Otobüse Binmeli

Arabamı sattım.

Yürüyorum.

Birçok yere yürüyerek gidiyorum.

Zamanla yarışıyorsam, toplu taşıma araçlarına bindiğim gibi hedefe doğru yol alıyorum.

On dakikada gittiğim bir yer, şimdi otuz dakika oldu.

Olsun, yapacak bir şey yok.

Ayaklarıma kuvvet.

Özel bir otomobilde rahat rahat giderken, insanın hiç umurunda olmuyor toplu taşıma araçlarındaki balık istifi yolculuklar.

Ayakta yolculuklar…

Mevsim zorlukları…

Hiç düşünmezdim.

Bakardım yoldan geçen otobüslere, koltuklar dolu, ara koridorlar dolu.

Umursamazdım hiç.

Artık kepez ile Çanakkale arasında gelip gidiyorum artık. Bende sardalye istifi insanların içindeyim.

Şimdi öğrendim.

“Önden binilecek, arkadan inilecek.”

Ön koltuklar yaşlılara özürlülere gazilere ve şehitlere aittir.

Yok ya şehitler yok.

Binmeden “kent kartını” hazırla.

Kartı istenilen yere yapıştır. “Biiip” geç.

Bazılarında,“Bakiyeniz yetersizdir” uyarısı.

Kaptanın eline düştünüz işte.

Otobüse kartının bakiyesi olmadan binen bayanın ya da bayın ricası.

“Bakiyesi olan var mı acaba?”

Uzanan bir el, bip bip.

Verilen nakit para.

Teşekkürler filan.

Öğrendim ki, otobüslere binen “bakiyesizler” çokmuş. Bu bakiyesizler, rol yaparlarmış. Kaptanı kandırabilirlerse “bedavaya” getirirlermiş işi.

Bir gün kaptan bağırdı.

“Şerefsizlik” edenler oluyor.

“Bir liraya tenezül edenler var.”

Her gün Çanakkale’ye gidip gelen Kızılderili büyük şefin karısına benzeyen, saçları kınalı roman kadında şoförü destekledi.

“Bir liraya tenezül eden hem şerefsiz hem de namussuzdur, evet abi!”

*

Ben cebimde “bakiyeli” kart taşıyorum.

Çanakkale Belediyesi’nin bir elemanı, eski Fen Lisesi’nin karşısında bakiyesi bitmeyen kart yüklemesi yapıyor. Ben kartımı, “bitmeyen kart” haline getirdim. Bundan sonra, otobüse bindiğimde “bakiye” ile ilgili sorunum olmayacak.

Kent kartınızı, banka kredi kartınızla ilişkilendiriyorsunuz. Kent kartınızda para bittikçe, hesabınızdan para transferi oluyor, “bakiye” kendine geliyor. “Bakiye” sizi yarı yolda bırakmıyor. Bakiyeniz bitecek diye düşünmüyorsunuz. Bu işlemi yaptıktan sonra, marketlerde “bakiye” aramıyorsunuz artık.

Bence güzel bir olay.

Herkese tavsiye ederim.

*

Bir sabah Çanakkale’ye gittim.

Bindim otobüse. “bip” tamam. İndim iskelede.

Dönüşte, bindim otobüse, dayadım kartımı. Bir bayan dedi ki.“Bakiyeniz” yetersiz. Ayağımı otobüsten geri attım. İniyordum, kaptan seslendi.

“Beyefendi, binin otobüse, işinizden kalmayın.”

Otobüs şoförü, insan sarrafı olmalı.

Bana değer verdi. Birkaç yıl önce, Kepez’de bir polis, durup dururken bana kimlik sormuştu.

Gidip aynaya bakmıştım, “neye benziyorum” diye.

Aklıma üçkağıtçı bakiyeciler geldi utandım.

Mesele, 1 lira 25 kuruşluk bir mesele.

Mesele parada değil.

Böyle bir durumda, insan eşekten düşmüş gibi oluyor.

Ben bindim otobüse, oturdum bir koltuğa.

İlk gördüğüm yerde de “bakiyesi” bitmeyen kartı oluşturdum.

“Anlayışlı kaptan, size teşekkür ederim.”

*

Orhan Veli bir şiirinde; “Girdim insanların içine, insanları gördüm” demişti.

Nasıl bir şey insanları görmek?

Bir otomobilde tek başına yolculuk yapanlar insanları görebilir mi?

Görmüyorlar.

Bende yıllarca, insanları görmeden geldim gittim.

İnsanların dışında değildim elbette.

Özel otomobil kullanırken insanların dışındaydım, diye düşünüyorum.

Şimdi her ortamda insanların içindeyim.

İyice karıştım insanlara.

“Üstüm başım insan oldu.”

Bol bol belediye otobüslerine biniyorum.

Yaşım ellibeşi geçti, koltuk verilecek yaştayım.

Otobüse benden yaşça büyük insanların bindiğini gördüğümde, yer veriyorum.

Bazı teyzeler “Allah Razı olsun” demekteler.

Bazı gençlerin böyle durumlarda, uykuya daldıklarını görüyorum.

Anneleri, yaşlıları, özürlüleri kollamak gerekli.

Yer göstermek gerekli

Yer göstermek gerekli, hastalara düşkünlere.

*

Bir gün otobüste iki kasketli yan yana oturmuşlar.

Ayvacıklı yaşlı dayı yanındakine;

“Ule goca otobüste başında şapka olan sade ikimiz var. Biz seninle ikinci sınıf vatandaş oluyoruz haberin var mı?” diye söylendi.

Cevap verdi karakuru, traş olurken çenesini kesmiş olan amca;

“İkinci sınıf nekine? Ben alışmışım giyerim şapkayı ni varmış.”

Bende dedim ki;

“İkinizde birer foter şapka giyin. Amerikan kovboyu olursunuz. Kimse sise bir şey diyemez”

Ayvacıklı Dayım atıldı.

“Bire de at bulduk mu tamam len. Amerikalı olunca, kimse bize laf atamaz. Çekeriz dabancaalrı.”

Gülüşmeler.

Bu iki kasketli aslında; “Milletin Efendisi” oluyorlar. Oluyorlar da şimdi “Yüzüklerin Efendisi” daha çok tanınıyor.

*

“Arkaya ilerleyelim beyler!” ikazı kaptanın.

Otobüsün ortasında dikilen antenleri kapalı insanlar, kendi keyiflerinde.

Otobüsün önünde bir kaynaşma.

Arka koltuklar boş.

İlerlemiyor, anteni kırıklar.

Kızıyor bir yolcu, iteliyor saygısızları.

Açılıyor koridor.

Rahatlıyor otobüs.

Rahatlıyor insanlar.

*

Aslında rahatlamıyor otobüs.

Sabah işe giderken, akşam işten dönerken inliyor otobüsler.

Otobüsün içinde, kısa mesafeli olsa da inliyor yolcular.

Bazı zamanlar, bir sıkışıklık ki sormayın.

Otobüsler, sardalye konservesi gibi.

“Önden biniş arkadan iniş” kuralı geçersiz oluyor.

Karışıyor işler.

Bir otobüste birçok insan.

Bir otomobilde bir insan.

Geçiyor kırk kişiyle bir otobüs.

Geçiyor bir kişiyle bir otomobil.

*

“Girdim insanların içine insanları gördüm”

Orhan Veli bugün yaşasaydı şiirine ekleme yapardı.

“Girdim otobüslerin içine insanları gördüm.”

Hiç binmeyenler; ara sıra otobüslere binmeli.

Görmeli insanları.

Girmeli insanların içine.

Filtreler:

Şuayip Odabaşı Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir