Babasını Kaybeden Kitap
Başlık nasıl?
İlginç değil mi?
Hep çocuklar babasını kaybetmez.
Kitaplarda babasını kaybeder.
Çocuklar ağlar, babalarının ardından.
Kitap ağlamaz, sadece okurla buluşup babasına olan borcunu ödemek ister.
Elimde böyle bir kitap var.
Adı, “Direniş”
Kitabın önsözünde bir sunuş yazan, emekli öğretmen Nizamettin GÖÇMEN, kitaba “Babasını Kaybeden Kitap” adını yakıştırmış. Bu isim yerini de bulmuş. Zira kitap basıma girmeden, kitabın yazarı bu dünyadan ayrılmış gitmiş.
Giderken anılarını bırakmış. Öyle anılar ki o anılar; “hayata tutunuşun, ölüme direnmenin, yaşama sarılmanın” en güzel örneği. En zor şartlarda yılgınlığa fırsat vermeyen, zor bir hayatın özeti.
Kitabın yazarı, kitabına “Direniş” adını vermiş.
Marjinal bir söylemle, kuru gürültüye gösterilen, bir direniş değil bu.
Yazar çocukluğunda yaşadığı acıları ve sevinçleri harmanlamış, olumsuz gördüğü her şeyi kafasının içine not etmiş. Eğitimin önemini özümsemiş. Eğitimle her şey değişir ilkesiyle, düşmüş yollara.
Zor şartlarda, “köy enstitüsünü” bitirmiş.
Anadolu’da aydınlanmanın sembolü olmuş. Kendisini hep yenilemiş. Öğretmenlikten müfettişliğe, müfettişlikten il milli eğitim müdürlüğüne kadar ilerlemiş. Balıkesir Milli Eğitim Müdürlüğü yaparken emekli olmuş.
Doğumundan ölümüne kadar geçen sürede, yaşadıklarını anlatmış kitabında.
Okunduğunda anlaşılıyor ki; gerçekten bir “direnişin” kitabı bu.
Okumak gerekiyor, anlamak için.
Anlatmak, yetersiz kalıyor.
*
Kitabın önsözünü, köy enstitülü şair ve yazarlarımızdan Mehmet BAŞARAN yazmış.
Tonguç’un bir sözüyle başlamış yazısına;
“Enstitülü haksızlığa, kötülüğe boyun eğmez, bunları gidermek için gerekirse savaşır. Bir parazit gibi başkalarının sırtından geçinmek isteyenlerden iğrenir. Yalnız emeğine güvenir. Açık yürekli olmayı, mertliği ilke bilir. Modern yaşayışın zorluklarıyla uyuşmayan davranışlarla, bunların eski kuşaklar üstündeki etkileriyle çarpışır.”
Direnen adam, işte bu ilkelere yüzde yüz uyan bir eğitimciydi.
Emekli olduklarında eşiyle birlikte, ikramiyeleri bir ev almaya yetmemişti.
Diyor ki BAŞARAN;
Başı dik, karanlığı yara yara yürüyen bir aydının kitabıdır, “DİRENİŞ.”
Doğruya doğru, eğriye eğri.
*
Yoklukların, imkânsızlıkların içinde 1930 yılında Balıkesir’in fakir bir köyünde doğan öğretmenimizin kitabından aldığım bir kaç küçük bölümü aktarayım sizlere.
“Üvey anamın oğlu Halil, bir gece Bili Ömer’in dükkânına girer, suçüstü yakalanır. Bil Ömer’in evine götürülür. Cezası dövülerek verilecektir. Fakat dövüldüğünde herhangi bir iz kalmamalıdır. Bir çuvala kum doldurulur. Halil’in karnının ve göğsünün konur. Çıkarlar çuvalların üstüne ezerler?(s.14)
Yargısız infaz buna denir.
?
“Daha on yaşlarında bir çocuğum. Dişim çok ağrıyor, dayanamıyorum. Köyde diş çeken iki kişi var. Nalbant Yusuf ve babamın eniştesi Hatip Mehmet.(s.27)”
Nalbant bırakır mı dişi?
?
Ağabeyim askere alınınca, ilkokul üçüncü sınıftan itibaren başta çiftçilik ve odunculuk olmak üzere tüm işler bana kaldı. O nedenle sonbahar ve ilkbahar aylarında, devamsızlığım olur, öğretmenler idare ederdi.(s.55)
?
Öğretmenimiz Çanakkale’de de müfettişlik yapmış.
Gökçeada’ya teftişe göndermişler.
Gökçeada ilçe Milli Eğitim Müdürünü görevden almak istiyorlarmış. Bir arkadaşıyla adaya giden öğretmenimiz, İlçe Milli Eğitim Müdürüne bir katakulli yapıldığını anlamış ve işi çözmüş. Bu olayı kitabın 280.sayfasından itibaren okumak ilgi çekici.
?
Kitabın içinde öyle ilginç yaşanmışlıklar var ki; insan okudukça bu direnişin gücünü daha iyi anlıyor.
522 sayfalık “Direniş” kitabını okumanızı tavsiye ediyorum.
*
Yenice’de çalıştığı yıllarda, Davutköy’de sınava girmekten mahrum bırakılan zeki bir çocuğun sınavlara girmesini sağlayan öğretmenimiz, bu çocuğun ünlü bir matematik öğretmeni olacağını nerden bilebilirdi?
Bilmesine gerek yoktu aslında.
Önemli olan bir çocuğun eğitim almasıydı.
O çocuk bu gün, ödül almış (Necati Ünsal’a MATDER tarafından ‘Ömür Boyu Matematiğe Hizmet Ödülü verilmiştir) bir Matematikçi. Sıra dışı ders anlatımıyla, matematiği öcü olmaktan çıkarıp, sevimli bir tavşana dönüştüren bu öğretmen, Davutköylü Necati ÜNSAL’dır. (Kitabın 197.sayfası)
1930’lu yıllarda doğup, bir aydınlanma meşalesi olup kervana katılan öğretmeniz, ülkemizin birçok yöresinde göğsünü gere gere, onurlu bir şekilde her kademede çalışmış.
Çanakkale’de müfettişlik yapmadan önce, Yenice’de ve köylerinde öğretmenlik yapmış.
O’nun ölüm tarihi önemli değil.
Ölüm, iz bırakanlar için zor bir şey değildir.
O büyük insan, bir köy öğretmeni, öğretmenimiz; “Yusuf Ziya ÖZDEMİR”
O Balıkesir’de doğdu. Anadolu’da büyüdü.
Yürüyor.
“Kitap babasını kaybetmiş” olabilir.
Biz evlatlar, kitabı yere düşürmeyiz.
Yorumlar...
Henüz yorum yok...