Çanakkale Boğaziçi Koruma Yasası Bir İhtiyaç Mıdır?

Çanakkale Boğazı;
Çanakkale ve İstanbul Boğazları Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan önemli bir su yolu olduğundan ilk çağlardan itibaren stratejik bir önem kazanmış ve tarihin her döneminde uygarlıklar açısından etkin bir rol oynamıştır. Tarihin ilk çağlarından beri insanların bu bölgelerde yerleştiği bilinmektedir. Tarihi, kültürel, stratejik ve coğrafi özellikleriyle eşsiz özelliklere sahip bulunan boğazlar bölgesi tüm bu mirası geleceğe aktarmak için yasalarla korunmalıdır. Benzer özelliklere sahip olan İstanbul Boğaziçi özel bir kanunla korunurken Çanakkale’de böyle bir koruma kanunu bugüne kadar gündeme gelmemiştir.

Çanakkale Boğaziçi ön görünümü, geri görünüm ve etkilenme bölgeleri niçin korunmalıdır?
Çanakkale Boğaziçi öngörünüm, geri görünüm ve etkilenme bölgelerinde yapılaşma ivme kazanmıştır. Kentin büyümesiyle rantı yüksek bu alanlar hızla dönüşmekte ve yasal engellerin olmaması veya mevcut yasaların esnetilmesiyle özellikle kıyı bölgesinde ve kent silüetini doğrudan etkileyen yüksek kesimlerde beton kütleler hızla yükselmektedir. Kentin tüm coğrafi, mimari ve kültürel değerlerini yok edecek bu rastgele yapılaşmanın önüne geçmek için özellikle kıyı-kenar çizgisi mevcut duruma göre güncellenmeli ve Kolin otel, Kıyı avm, Boğaziçi konakları, vb. gibi kıyıya yapılmış yapılara imar verilmesinin önüne geçilmelidir. Resmi Gazetede 03.08.1990 tarihinde yayınlanan Kıyı Kanunu yönetmeliği bu tür yapılanmaların önüne geçmek için düzenlenmiştir. Ancak Çanakkale’de bu bölgede kıyı-kenar çizgisinin mevcut durumda denizin içinde yer alması nedeniyle bu yapılar için yasal engeller ortadan kalkmıştır. Kolin otelden başlayıp Boğaziçi konaklarına kadar olan bu geniş kıyı şeridinde bir çok proje konuşulmakta olup, kentliye ait olan bu kıyı şeridi oteller, avm’ler, yat limanı ve özel mülklerle rantın merkezi haline gelecek gibi gözükmektedir. Kıyının önüne set çekecek ve kamusal alan olarak kullanılması gereken bu alanlarda yükselecek yapılar, kentin geleceği açısından endişe vericidir. Kıyı kanunu ile belirlenen esaslar, bu alanların kamusal alan olarak kullanılması gerekliliğini ortaya koymaktadır.

* Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır, Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.
* Kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur. Kıyı kenar çizgisinin tespit edilmediği bölgelerde talep vukuunda, talep tarihini takip eden üç ay içinde kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur.
* Ek : (1/7/1992 – 3830/2 md.) Sahil şeritlerinde yapılacak yapılar kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabilir.
* Ek : (1/7/1992 – 3830/2 md.) Yaklaşma mesafesi ve kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanlar, ancak yaya yolu, gezinti, dinlenme, seyir ve rekreaktif amaçla kullanılmak üzere düzenlenebilir.
* Ek : (1/7/1992 – 3830/2 md.) Sahil şeritlerinin derinliği, 4’ncü maddede belirtilen mesafeden az olmamak üzere, sahil şeridindeki ve sahil şeridi gerisindeki kullanımlar ve doğal eşikler de dikkate alınarak belirlenir.
* Ek : (1/7/1992 – 3830/2 md.) Taşıt yolları, sahil şeridinin kara yönünde yapı yaklaşma sınırı gerisinde kalan alanda düzenlenebilir.
* Ek : (1/7/1992 – 3830/2 md.) Sahil şeridinde yapılacak yapıların kullanım amacına bağlı olarak yapım koşulları yönetmelikte belirlenir.

Türkiye kıyılarının korunması ve kamu yararına kullanılması Kıyı Mevzuatının temel ilkesi olmuştur. Kamu yararı amacı her düzenlemenin içinde olmasına karşın kavramın net ilke ve kriterlere dayanmadığı ve kıyı mekanının düzenli ve etkin kullanımını, korunmasını sağlamakta yetersiz kaldığı görülmüştür. (Eke ve Karaaslan, 1997) Teoride bulunan bu hükümlerin, uygulama boyutunda yetersiz olduğu açıktır. Uygulama ile kamu yararının sağlanabilmesi için yaptırımların ve mevcut yapılaşmaların hukuki durumlarının, kamu yararı kriterlerinden ‘açıklık ilkesinin’ sağlanması için yeniden ele alınması gereklidir. Kıyı Mevzuatının uygulanamamasının sebeplerini şu başlıklarda toplayabiliriz;

Kentleşmeden kaynaklanan sorunlar
* Kıyı alanlarının rantının yüksek olması
* Kullanım değeri yerine değişim değerinin esas alınması
* Sermayenin siyaseti yönlendirmesi
* Yerleşim amaçlı yapılaşmalarla, kıyıların doğal görünümlerinin bozulması,
* Birçok kamu kuruluşunun sadece kendi personelinin yararlandığı halka kapalı dinlenme tesislerini, lojmanlarını kıyı alanlarında yapması, halka açık olması gereken turizm tesislerinin çoğunda tel örgüler ve duvarlar ile kamu kullanımına kapatılması
* Karayollarının genellikle kıyı boyunca geçirilmesiyle, kumsalların doğal görünümlerinin önemli bir bölümünü kaybetmesi,

Kurumsal yapıdan ve yönetimden kaynaklanan problemler
* Kıyı alanlarında sorumlu birçok kurumun varlığı ve bu kurumların birbirinden koordinesiz bir şekilde ve birbirlerini etkisiz kılan kararlar almaları, kıyılarda toplum yararına korunmasına ilişkin tam bir yetki/görev/sorumluluk karmaşası,
* Kıyı kentleri yönetimleri kıyılardaki hızlı kentleşme ve geçici artan nüfusa bağlı olarak altyapı problemlerini çözememesi, planlama ve denetim sağlayamamaları,
* Yerel yönetimlerin, merkezi yönetimden genellikle yerleşik nüfus için yardım almaları ve yazın gelen nüfusun altyapı, üstyapı, ulaşım gibi hizmetleri karşılamada maddi olarak desteklenmemeleri,

Planlama ve mevzuattan kaynaklanan problemler
* Sık değişen Kıyı Mevzuatımız ve yasaların bazı hükümlerindeki boşluklar,
* Kıyılarla ilgili mevzuat dikkatle incelendiğinde, bu mevzuatın genel geçer ilkelere sahip olmasının yanı sıra belli özel koşulları bulunmaması, yöresel doku ve mimariye yönelik çözümler içermemesi,
* Kıyısal planlama sorunları bugün dar anlamda kıyı bandında yaşanmaktadır. Kıyı-Kıyı kenar çizgisi-sahil şeridi arasındaki bu alanda etkili bir planın yapılamayışı,
* Müktesep haklar, kısmi yapılaşma, imar afları, teşvikler ile bazı kurumların etkileri altında parçacı çözümler yapılması, toplum yararına kullanılabilecek geniş bir mekanın yapılaşmayla kaybedilmesi,
* Kıyı alanlarındaki planlama sisteminin; rekabetçi, spekülatif, esnek olmayan ve sosyal, ekonomik ve çevresel yapı arasında ilişki kuramayan bir durum sergilemesi.

Çanakkale Boğaziçi ön görünümü, geri görünüm ve etkilenme bölgeleri nasıl korunabilir?
Çanakkale Boğaziçi geri görünümüne baktığımızda hukuki bir düzenleme olmadığı için tamamen imara açık alanlar olduğunu ve bu konuda kat yüksekliklerinin belediyelerin insafına bırakıldığını görmekteyiz. Silüete etki eden alanlarda son derece çarpık bir yapılaşma devam ediyor. Üniversite konumu gereği topluma öncelik etmesi gerekirken üniversite de inşaat yarışına katılmış gözüküyor ve Çanakkale silüetine doğrudan olumsuz etki ediyor. Merkezi yönetim ise kentlinin hiç haberdar olmadığı bir projeyle gündemde. Kentin görünümünü, sembolik ve kültürel değerlerini değiştirecek 100 metre yüksekliğinde bir anten kulesi yapmak için mimari proje yarışması açıldı. Adeta kentin sembolüymüş gibi gözükecek bu yüksek yapı için öncelikle yapının gerekliliği sorgulanmalı, mutlaka ihtiyaç dahilindeyse de kentlinin projeye katılımı sağlanmalı, kamuoyu yoklamaları yapılmalıdır.

Tüm bu örneklemeleri vermemin sebebi, kentin İstanbul örneğinde olduğu gibi bilinçli ya da bilinçsiz yapılmış yanlış uygulamalarla tehdit altında olması ve bir koruma yasasına ihtiyacı olmasıdır. Boğaziçi koruma yasasında belirlenen hükümler Çanakkale içinde ivedilikle gerekli yasalardır. Aşağıda İstanbul Boğaziçi koruma yasasının genel esasları yer almaktadır.

GENEL ESASLAR: -Bu Kanunun amacı; Boğaziçi Alanının kültürel ve tarihi değerlerini ve doğal güzelliklerini kamu yararı gözetilerek korumak ve geliştirmek ve bu alandaki nüfus yoğunluğunu artıracak yapılanmayı sınırlamak için uygulanacak imar mevzuatını belirlemek ve düzenlemektir.

1) Boğaziçi Alanında yer alan kültürel ve tarihi değerler ve doğal güzellikler muhafaza edilir ve doğal yapı korunur.
2) Boğaziçi Alanı bu Kanunun amaçlarına uygun olarak ve doğal ve tarihi çevreye uyumu gözetilerek güzelleştirilir ve geliştirilir.
3) Boğaziçi Alanında tarihi ve milli kültürümüze dayanan yaşamın yeniden canlandırılması, mesire yerlerinin geliştirilmesi ve gezinti alışkanlıklarının sürdürülmesi teşvik edilir.
4) Boğaziçi Alanındaki kültür ve tabiat varlıklarının onarımına öncelik verilir.
5) Boğaziçi Alanındaki yapılar bu Kanun hükümlerine ve imar planları esaslarına göre yapılır, aykırı olanlar derhal yıkılır veya yıktırılır.
6) Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesinde turizm ve rekreasyon amacı ile ayrılan alanlara toplumun yararlanmasına ayrılan yapı yapılır ve bu husus tapu sicillerine işlenir. Toplumun yararlanmasına ayrılan bu yapılar amaç dışı kullanılamaz.
7) Boğaziçi Alanında kıyılar ancak kamu yararına kullanılır.
8) Boğaziçi sahil şeridinde ancak toplumun yararlanacağı dinlenme, gezinti ve turizm tesisleri imar planlarına uygun olmak şartı ile yapılabilir.
9) Boğaziçi Alanında kamu hizmet ve tesislerine ayrılan alanlarda geçici inşaat müsaadesi verilmez. Ancak; Boğaziçi öngörünüm, geri görünüm ve etkilenme bölgelerinde kamu hizmet ve tesislerine ayrılan alanlarda 40 m2‘yi geçemeyen bekçi kulübesi, büfe, çay ocağı gibi yapılara imar uygulama programı uygulanana kadar Boğaziçi İmar İdare Heyetince müsaade edilir.

Kıyı Mevzuatının günümüzdeki kamu yararı yaklaşımını tam anlamıyla yansıtamadığı, mevzuattaki kamu yararı yaklaşımının “genel (ortak) yarar” yaklaşımı özelliklerine sahip olduğu söylenebilir. Bu yaklaşımın yerini günümüzde; bir kişinin bile zararına olacak düzenlemelerin, kamu yararını sağlamadığı bunun yerine toplumsal oydaşma sonucu toplumun tümünün yararına düzenlemelerle kamu yararının sağlanabileceği düşüncesi almaktadır. Bu nedenle kıyılardan kamu yararına uygun kullanım biçiminin sağlanması, kıyının toplumsal düzeyde ortaklaşa kullanımını kolaylaştıracak hizmetlerin sunulabilmesi, gelecek nesillerin yararlanma hakkının devam ettirilebilmesi amacıyla korunması için kararlar üretilmeli ve günümüz kamu yararı yaklaşımı çerçevesinde yeniden düzenlenmelidir. Bunun yanında hızla gelişen kentlerde yasal boşlukları doldurmak için koruma yasaları çıkarmak zorunlu hale gelmiştir. Bu konuda kamuoyu oluşması için rantın karşısında duran kentteki tüm aktörler bir araya gelip “kent hakkı” üzerinden kentini savunmalıdır.

Kaynakça:
Kıyı mevzuatında kamu yararı kavramının değerlendirilmesi, Dr. Neslihan SERDAROĞLU SAĞ, Dr. H. Hami YILDIRIM

Ö. Bahattin Köylü Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir