Çekirdek

Bir cumartesi, akşamüstü Çanakkale’ye gitmem gerekti.
Dediler ki; 5.30’da Çanakkale?ye otobüs var.
“Çan Birlik” otobüs şirketi bir güzellik yapmış. Yenice?den kaldırıyor otobüsü, Çan’dan da yolcularını alıyor. Saat 8.30 gibi Çanakkale’de oluyorsunuz.
Ben Yenice’den, Batman’a on yıl otobüslerle gidip gelmiş birisi olarak, bilirim otobüs yolculuğunu.
Genci-ihtiyarı, kadını-erkeği, zırlayanı-güleni. Cam kenarı-koridor muhabbetleri. Senin yerin, benim yerin dalaşmaları. Araba tutanlar. Uyuyanlar, horlayanlar. Çeşit çeşit insan.
Birisi su istedi mi, bütün otobüs su ister.
Eskiden, sigara içilirdi otobüslerde. Gök duman olurdu, otobüsün içi.
Şimdi ki yolculukların en iyi tarafı, sigara içilmemesi.
Yalnız daha uyuz olduğum bazı şeyler, hep benim burnumun uçunda biter.
Oturduğum koltuğun arkasındaki koltuklara iki kadın bindi. İki kadınında yaşları “altmışı” geçmişte, işleri bitmemiş. Çeneleri kuvvetli. Koltuklara oturmaları ile birlikte, yarışa başladılar.
Çat. Çat. Çut. Çıt. Çıt. Çıtt. .Çıııt, Çıttt. Çıtçıt?
Oldum olası sesli sakız çiğnenmesinden nefret etmişimdir. İki dudağı açık, şapırtıyla sakız çiğneyen birini gördüğüm zaman, diş etlerim ağrır dişlerimi sıkmaktan. Acayip nefret ederim.
Otobüs içinde, çekirdek yemek başka bir olay. Siz yemiyorsanız. Çin işkencesi.
Çıt. Çıt. Çıt. Çıııt, Çıttt. Çıtçıt…
Birde koro halinde veya iki kişi düet yapıyorsa. Gel de katlan yolculuğa…
Çıt, çıt. Çat, çat? Çıııt. Çıttt. Çıtçıt. Çıtıırrrt…
Kokusundan belli, iyi kavrulmuş çekirdekler. Şöyle göz ucuyla baktım. Bir kese kağıdı, “Günebakan Çekirdeği.”
Bu çekirdekler, kadınları Çanakkale’ye kadar idare eder, birde artabilir. Eğer çeneleri yorulursa çıtırtı sesi biter. Ya ben nasıl idare edeceğim Çanakkale’ye kadar?
Katlanacağız. Çekirdek korosundan şarkıları dinleyeceğiz. Başka yolu yok bunun.
Kadınlar çekirdek çıtlatıyorlar, çıtlatıyorlar da, arada bir de konuşuyorlar.
“Benim olan geçen ay ev kirasını ödeyememiş. Çıt, çıt, çıt.”
“Maaş almıyo mu senin olan, napmış aldı pari? Çıt, çıt, çıt.”
“Biliyom mu, evlene gittim, Bizim olan cigara içiyo. Didim sen evin kirasını ödiyemiyon. Cigara içiyon. Çıt, çıt. Çıııt.”
“Eyi demişsin. Çıt çıt, çıt.”
“Kaç lira didim, bi paket cigara? Çıt, çıt, çıt.”
“Ni cigarası içiyo? Kimileri çok palımış. Çıt, çıt, çıt.”
“İçti cigaranın aylık masarefi 150 liri buluyomuş. Çıt, çıt, çıt.”
“Ev kirasına para yok cigari va. Ni yaptınız? Çıt, çıt, çıt.”
“Bubasının emekli maşından artan pari vedik ev kirasına. Didim olana bırak cigari. Bida sa para filan vemem. Çıııt. Çıt, çıt.”
“Aferim gız! Eyi dimişsin. Çıt, çıt, çııııt.”
“Yerlere dökme gız gabıkları, mavin gıza sona? Çıııt. Çıttt. Çıtçıt. Çıtıırrrt”
“Zor oluyo bu çekirdekleri yimek. İsanın çenesi yoruluyo. Çıt,çıt,çıt.”
“Napcin, otu otu, bite mi bu yolculuk. Koltukla da çok dar? Çıt. Çıt. Çıtçıt”

Güneş kendini iyice sakladı. Akşam bitti. Otobüsün penceresinden dışarısı gözükmüyor artık.
Güneşin dinlenmek için dağların ardına ağır ağır gidişi sırasında bıraktığı kızıllık, ağaçların kıpırdamadan durdukları yerlerde, ne kadar güzel olduklarını bir daha gösterdi bana.
Otobüste, benim gittiğim yönün tersine, ağaçların koştuklarını hayal ettim.
En zor zamanlarda bile ağaçlar terk etmez, yaşadıkları yeri. Ağaçlar duruyor yerlerinde, ben ağaçların gittiğini, otobüsün durduğunu hayal ediyorum.
..
Bir ara unuttum çekirdek çıtırtısını.
Çekti aldı beni teyzenin sesi, uyanıkken gördüğüm rüyadan.
“Altın fırlivemiş birden, haberin va mı? Çıt, çıt, çıt.”
“Hı duydum. Bizim gomşu olanı nişannicekti, yandık dib duru. Çıt. Çııt. Çççıt”
“Eyi ki, biz çocukları everdik. Ni yapadık şindi. Olan ev kirasını ödiyemiyo. Çıt, çıt. Çıt.”
“Alahıma çok şükür. U işleri bitirdik. Çıt. Çıt, çıt. Çıt.”
“Bizim komşula ev yapma galktıla. Demire çimenti de bi zam gelmiş. Çıt. Çıt, çıt. Çıt.”
“Bize ni çimentiden. Amaaan gücünü üzüp durma. Çıt. Çıt, çıt. Çıt.”
“Biz bu gıdacık yaptık. Çocukla çalışıp yapsınna gerisini. Çıt.Çıt, çıt. Çıt.”
“Şu ışıkla serçelen ışıkları dimi? Çıt, çıt. Çıt.”
“Gızım iyi görmüyon sen gali. Da Kirazli gelmedik. Çıt. Çıt, çıt. Çıt.”
“Ne bilim ben şaşırıvedim işte. Çıt, çıt. Çıt.”
“Ködeki tarlaları icara veriyoduk. Yıllık bi kaç çuval un alıyoduk. Eyidi. Çıt, çıt. Çıt.”
“Eee gene verin. Tarlası olminle eksinne işte? Çıt, çıt. Çıt.”
“Nilen ekçekle. Gübrenin çuvalı elli liri geçmiş diyola. Çıt, çıt. Çıt.”
“Pirince ni olmuş öle gız ! Çok palanmış pirinç. Pirinç pilafı da yiyemiciz gali? Çıt çıt. Çıt.”
“Amaaaan yimiveriz, içmiveriz. Bulgurun suyumu çıktı. Bulgur ta eyi bizim gibilere? Çıt, çıt. Çıt.”
“Her bişiye u gıda zam geliyo. Sütün kilosuda düşmüş? Bi kilo süte iki çay içiliyomuş kayfede? Çıt, çıt. Çıt.”
“Çayda içmiveriz. Güve otu gaynatırız. Çıt, çıt. Çıt.”
“Çivtcinin kölünün malı aşa, zengini malı yokarı? Çıt, çıt. Çıt.”
“Ben yimicim gali çekirdek mekirdek. Al bunları Mervi ve. Şimdi seni görünce eline baka. Nenem ni getirdi diye, al.”
“Eyi akıl ittin gız. Ve de çantama sıkıştırim ben şunları, dökülmesin.”
“Vaaaaa gız dudaklam patlicek, çok duzlumuş bunla.”
“Hiç anlamadıkkine, çok yidik, bi su olsa da içsek.”
“Bunla küçük otobüs, su bulunmaz, sabır itçin (Çanakkale’ye kadar) gali gıda.”
“Sen herif ne yapıyo?”
“Napsın benim herifte şeker va, tansiyon va. Bende de tansiyon çıktı.”
“Eeeee! Sende de tansiyon vasa, mademkine niye yidin u gıda duzlu çekirdi.”
“Burası Serçe le işte?”
“Lafı saptırıp başga yere çevirme.”
“Gızım doktur bi tansiyon ilacı vedi, günde bi tene içiyom. Napim?”
..
Otobüste bazı gençler kulaklıklarını takmış, müzik dinliyorlar. Şimdilerde “aypot” dedikleri mp3 dinliyorlar.
Biz çekirdek korosundan şarkılar.
Otobüs Kurşunlu’ya gelince, teyzenin biri;
“Bak burası Kurşunlu işte. Atatürk diktirmiş bu çınarları. Ni gıda büyümüş bu çınarla. Bazıları kescekmiş bu çınarları. Yolu genişletceklemiş.”
“Bu adamlan gafası çalışmıyo mu? Köyün üst başından yapıvesinle yolu.”
“Haberlede sölüyodu. Gazdalanda (Kazdağları) da altın arıyolamış. Gazcaklamış daları. Bi de siyanür mü ni sıkcaklamış topran içine. Ayırıveceklemiş toprakdan altını, goleycene.”
“Allah sonumuzu hayır itsin. Gazdalandaki (Kazdağlarındaki) andızlarıda gurudup bi yerlene gına yaksınla gali… İçme suda bulamiz gali?”
“Adı batmıyesecile. Nahha gurşunlara gelsinle inşallah. Altınla mı doyurciz garnımızı?.”
“Gücünü üzüp durma gız, tansiyonun fırlicek şimcik. Sen nerde incin?”
“Hastane Bayrı’na giden yol azında benim herif beklicekti.”
“Hadi inişteme selam söle. Kendigize eyi bakın. Çok duzlu yimen. Bi aşam bize de gelin bakam. İnişti alda gelive. Evde oturup durman öle, abdes barda gibi…”

Otobüs belediye otobüsü gibi. Garaja kadar otobüs boşaldı, bir ben kaldım.
Otobüsten indiğimde, bir tanıdık çıkıp, “merhaba” dese yutkunup kalacağım.
İki saatten beri hep dinlemişim, konuşmamışım. Boğazım kurumuş. Dilim damağım kuruyup, tutulmuş..
Bazen “dinlemek”, “konuşmaktan” iyidir derler.
Çekirdekli konuşmaları dinlemek kolay mı? Siz böyle şeylere alışık mısınız?
Her şeyi dinlemek için “sabrınız” var mı?

Filtreler:

Şuayip Odabaşı Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir