Doğru Üretim / Doğru Tüketim

Ülkemizde, en güzel salçalık kırmızı biber benim yaşadığım, Yenice ve köylerinde yetiştirilir.
Fasulyenin en güzeli, Sazak Köyü nde.
Çilek, Akçakoyun yöresindeki köylerde.
Çınarcık Köyü , biber üretiminin yanında fasulye ve çilek üretiminde de iyi yol aldı. Davutköy, Torhasan Köyü ve Bekten Köyleri biber ve domatesin en iyi üretildiği yerler.

Bekten Köyü ve Davutköy salça üretim merkezi.
Gündoğdu Köyü, karpuzun merkezi.
Pazarköy ve Hamdibey Beldeleri, kaliteli üretim merkezleri.
Kalkım ve yöre köyleri ayrı bir özellik.
Ben bu konuda iddialıyım.
Yenice nin iklimi, havası ve doğası, bir ürünün en üstün vasıflarda yetişmesini sağlayacak kadar mükemmel. Doğal yapısı, bozulmamış bir Yenice.
Salçalık Domatesin, en iyisi Yenice de yetiştirilir.
Yenice de yetiştirilen sebzeler, imal edilen biber ve domates salçaları.
Yenice nin süt ürünleri , bitkisel ürünleri emsalsizdir.
Mükemmeldir.
Bir numaradır.
Yenice, hayvansal ve bitkisel gıda üretiminde rakipsizdir.
İstanbul da, Çanakkaleliyim dediniz mi, size, Yenice de üretilen peynirleri ve süt ürünlerini sorabilirler. Sizden salça isteyebilirler.
İstanbul da, aranan peynirlerden birisinin, Yenice Yarış Köyü peynirleri olduğunu biliyor musunuz (Şimdi üretiliyor mu bilmiyorum.)

Trakya da aranan tek salça, Yenice de üretilen salçalardır.
Yenice ve köylerinin, köylülerimizin ürettiği, kaliteli ürünler.
Kısacası, Yenice küçük bir ilçe.
Büyük bir, organik gıda deposu.

Siz, şimdi iyi okuyun.
Size, bir çarpıklığı söyleyeyim.
Benim ilçemde üretilen biber, Yunanistan a gider. Avrupa ya Yunan damgası ile satılır.
Biz, aval aval bakarız. Herkes bunu bilir. Kimse ses etmez.
Üretici hesapsız, kitapsız biber eker. Bazı yıllar, para eder biber. Bazı yıllar; dereler, yollar biber olur. Ortalığı kırmızı bir renk kaplar. Keskin ekşi bir biber kokusu Yer gök biber.
İnekler bile biber yemekten, kırmızı süt verirler.

Satılmayan, ziyan olup giden biberlerin üretiminde harcanan emek, gübre, yakıt boşa harcanmış olur. Çok büyük, ekonomik bir kayıptır bu.
Boşa emek harcamak ve harcanmak.
Üretici, ya nasip diye üretim yapar. Önü hep kapalıdır.
Hiçbir zaman ne kazanacağını bilemez.
Üretim yapmak, kumar oynamak gibidir Yenice de.
Kısacası çiftçi, üretici hiçbir zaman mutlu değildir.
Her iş bizde, Eşeği saldım çayıra, mevlam kayıra sözünde olduğu gibidir.
Kazancımız, tesadüflere bağlıdır.
Ya tutarsa Deyip her yere maya çalarız.

Geçelim, başka konuya.
Ürettiğimiz malların üstündeki, üretim ve son kullanım tarihleri de bize güven vermez.
Son kullanma tarihi ile oynayan, değiştiren marketler ve de kişiler mevcuttur.
Süresi geçen malları yenileri ile harmanlayıp, piyasaya süren firmaları da bol miktarda bulmak mümkündür.
İçtiğiniz bir ayranın üretim tarihinin, bir iki gün sonraya bile atılmış olduğunu görebilirsiniz.
Daha üretilmesine, iki gün olan bir içeceği içebilirsiniz.
Ben Manisa da iki gün sonra üretilecek ayran içtim. İki gün daha taze!
Neyse geçelim bunları.

Atlayalım, başka yere.
Dünyadan, bir ekonomik kriz geldi geçiyor. (Yok diyenler de var.)
ABD ve Avrupa da birçok ülke etkilendi bu krizden. Bankalar, şirketler battı filan.
Rusya dan, Çin den ve Japonya dan ses yok.
Benim dikkatimi çeken, Japonlar ve de Çinliler.
Japonların toprakları az olsa da, işleri planlı ve mutlular.
Çinliler geniş topraklarda, dünyanın en kalabalık ülkesi olsa da, üretimleri alabildiğince planlı. Dünya ya rest çekmek üzereler.
Japonlar, Dünya ya kalite satıyorlar. Kazanıyorlar.
Çinliler, bize Koca Seyit heykeli de dahil, her şeyi satıyorlar.
Japonlar topraksızlıktan, evlerin üstlerine toprak getirip patates ekiyorlar.
Benim ülkemde, toprak var. Verimli topraklar üstüne kurulmuş büyük kentler var. Yinede çok geniş tarım arazileri boşta. Üretim yok. Üretimde, plan program hiç yok.
Biberler, domatesler, portakallar Tarlalarda bahçelerde çürüyor. Sütler yollara, derelere dökülüyor. Ürettiğimiz birçok şeyi, değerlendiremiyoruz.
Bu anlattıklarımın siyasetle, şu veya bu partiyle alakası yok.
Süregelen bir durum bu.
Suçlu ararsak, hepimizin suçu var.
Çarpık bir tarım politikası içinde, debelenip duruyoruz.
Sanayi politikası da yok.
Dünyaya sattığımız, bir marka var mı
Hiç yok.

Japonlar araba üretiyorlar. Trene biniyorlar.
Bizim ülkemiz; raylı sistem ve toplu taşıma için çok uygun olduğu halde, otomobil ve kamyon mezarlığına döndük.
Bir köyün işini beş traktör görebilecekken, her evde bir traktör.
On dönüm tarlası olanda da, çift çeker.
Köylerde, birer traktör mezarlığı olmuş.
Bireysel çözümleri, toplumsal bir birliğe dönüştürememişiz.

Geçelim.
Her gün, depremle iç içe yaşıyorlar Japonlar. Ölen yok. Binaları sağlam. Deprem teknolojini geliştirmiş adamlar.
Bir kitapta okudum.
Japonya da süt üretimi, gece saat 00.01 de başlarmış. Süt, üretildiği tarihle günlük süt olurmuş. Saat 24.00 ten önce üretilen sütü iki günlük diye kimse almazmış.
Birde, üretilen bir üründe üç tarih olurmuş. Üretim tarihi, markete giriş tarihi ve de son kullanma tarihi. Nasıl
Adamlar, taze besin delisi. Bizde başka şeylerin delisiyiz.
Gel de kandır çekik gözlü Ancinsanları. Japonları, katakulliye getir. Foyan meydana çıktı mı, yandın demektir. Kimseye malını satamazsın. Cartayı çekersin.
Unutmadan söyleyeyim.
Bir işte hile yapan, ayıplı mal üreten bir Japon, yakalanırsa mahkemeye bile gitmiyor.
İntihar ediyor intihar.
Bizde ise, pişkinlikle mazeretler uyduruluyor. İşten sıyrılma yolları aranıyor.
Japonlar, on yıldan beri Lapseki ye geliyorlar. İnceleyip, inceleyip gidiyorlar. Ölçüyorlar, biçiyorlar. Bir kilo kiraz bile, satamadık daha, bu küçük adamlara.
Küçük adamların boyu, boşuna uzamıyor.
Bu Japonlar, hesap yapmadan hiçbir şeyi almıyorlar.
Belgeselde izledim.
Ülkede, bir yılda kaç kilo üzüm tüketiliyor. Ülkenin üretimi ne kadar Aradaki fark nedir İhtiyaçtan bir gram fazla alım yok dışarıdan.
Boşa üretim ve israf yok.
Ekonomileri, niye tıkır olmasın Japonların.

Bir ülke iç tüketim, yıllık üretim, dış satım/alım hesaplarını çok iyi yapmalı.
Dışarıdan toplu iğneye kadar al. Dışarıya bir şey satama.
Cari açık, bilmem kaç lira. Üretim/tüketim hesapları altüst.
Ben ekonomist değilim.
Ancak ailemi iyi idare ediyorum. Derdim, borcum yok.
Bir ailenin idaresi gibidir, bir ülkeyi idare etmek.
Aynı aylık geliri olan iki kişiden birisinin borç boğazında olabilir. Diğerinin evi arabası vardır. Borcu da yoktur.
Bir insanın aylık kazancı az, harcaması fazla ise, doğru ve dengeli bir bütçe beklemek mümkün müdür Mümkün değildir.
Bu işler, plan program işidir.
Bir ustanın dediği gibi; testere ister, keser ister, metre ister, şakul ister. Daha da önemlisi; akıl ister, fen ister bu işler. Bu işler, yanlış yapıldı mı, adamı şişler.
Türkçemizde, güzel atasözleri vardır.
Ayağını, yorganına göre uzatacaksın.
Yarın Allah Kerim deyip, yan gelip yatmayacaksın.

Japonlara hayranlıkla bakarken, ne yapalım kaderimiz böyleymiş demek kurtuluş değil.
Kurtuluş, planlı çalışmakta.
Azimli olmakta.
El yordamıyla, karaman okkasıyla ölçmekte değil.
Göz kararıyla hiç değil.
Hesapla, matematikle.
Bilimsel çalışmakla.
Karanlıkta değil, önünü görerek ışıklı bir yolda yürümekle olur bu işler.
Karanlığı yenmek için, Güneş in doğmasını beklemek zaman kaybıdır.
Ölçüp, biçeceksin.
Işığı bulacaksın.

Un var, şeker var Var oğlu var.
Bu ülke insanı olarak, sahi biz ne bekliyoruz
Gökten bir şeyler mi inecek
Mucize mi olacak
Japonları geçmek için
Mucizeye gerek yok. Mucizede yok.
Çalışacaksın. Doğru çalışacaksın.
Küçük hesaplar peşinde olmayacaksın.
Doğruluk, dürüstlük çok önemli.
Her birey, kendi üzerine düşen görevi tam yapacak.
Birlik olacağız.
Birlikte ağlayıp, birlikte güleceğiz.
Ülkemizin çıkarları, kişisel çıkarlarımızın üstünde olacak.
Yurdumuzu geliştirmek adına; ulusal bilincimiz köklenecek, özümüze yerleşecek.
Mucize orada.
Mucize içimizde.
Sözde değil, özde.
Ellerimizin birleşmesinde.
Bir bütün olup…
Sinerji” yaratmakta…

Şuayip Odabaşı Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir