Erik Gidiyooooo !..

Ne zaman bir erik ağacı görsem çocukluğum aklıma gelir.
Hele, yeşil küçük yapraklar arasına saklanmış, yeşil erikler…
Sabah çiyinden, uçlarında su damlarının titrediği canlı erikler.
Çocukluğumda mahalle aralarında erik ağaçları vardı.
Her erik ağacının da bir adı.
Tüfekçilerin eriği. Berber Amed’in eriği. Halil Dede?nin eriği. Ali Dayı’nın eriği.
Bazı yıllar erik olmazdı. Don olur, kırağı olur. Erikler dökülürdü.
Köyde meyve olarak, baharın müjdecisi bir tek erik bulunurdu.
Ne yapacağız?
Üç-dört kafadar misilleme yapardık. Erik çalardık. Hep birlikte çıkardık erik ağacına. Cepleri doldururduk, koynumuza doldururduk. Olurduk bir şişko. Erik şişkosu. Sanki hepsini yiyeceğiz. Aç gözlüydük. Gönlümüz doymazdı.
İşini bitiren, yeteri kadar erik toplayan inerdi ağaçtan.
Erik az ya? Koskoca köyde bir kaç ağaç erik var. İşte bütün sorun burada.
Birden bire bağırmaya başlar arkadaş.
Eriiiikkkk gidiyooooooo. Ali Dayı senin erik gidiyoooooo… Gidiyooooooo. Erikleri çalıyolaaaaaaa.. Gidiyoooooo…
Erik ağacının tepesinden aşağı inmek ve sıvışmak. Zaman olarak bir rekordur. Ali Dayı’nın hanımından kurtulmak, daha da büyük bir rekordur. Kaç, amma erikleri de dökme.
Aklıma geliyor o günler. Diyorum ki; çıkayım bir erik ağacına. Oturayım çatalına. Bacaklarımı sallaya sallaya, erik yiyeyim. Dalları beni çekecek bir ağaç bulabilirsem, olur bu iş.
Güzel günlerdi o günler.
Şimdi hatıraları/hatırlamak bile güzel.
Selvetlen Mıstava, İstanbul’da. Tüfekçilen Mıstava, öğretmenlikten emekli olmuş. Şitan Memet, İzmir’de kaybolmuş. Oğlak çobanı Niyat, Balıkesir?de maliyeci olmuş. Sarı Osmanlan Halbiram çok olmuş öleli. Mandacılan Sadettin, bir deri bir kemik kalmış, toprakla uğraşa uğraşa. Cahil Amed’in Memet, hala bekâr. Akçalı Memet, kahvede sinekleniyo. Çakır İsmil’in Şükrü birden ölmüş.
Sofular Köyü yaşlılara kalmış.
Erik ağaçları öksüz.
Erik ağaçlarını tepesini, bülbüller bile terk etmiş. Dikenci kuşları bile yuva yapmıyor, erik dalarlının en yüksek uçlarına.
Çocukların olmadığı her yer öksüz.

**
İlkbahar, Yenice’de çok güzel olur.
Doğa, bütün cömertliği ile insanlara sunar tüm güzelliklerini.
Yenice’nin her yanı bir piknik alanıdır.
İstanbul’dan gelen misafirler, biz betonların içinden gelince şaşırıyoruz.
“Yerdeki otlar, böcekler, karıncalar bizi kendine çekiyor. Erik ağaçlarının dibinde sabahlamak istiyoruz,” dediklerin de şaşıran biz oluyoruz.
Hergün gördüğümüz güzellikler bizim için “sıradanmış” gibi gözüküyor.
Bu sıradanlık bizi, ilgisiz hale getiriyor.
Yenice’deki, ?çevre sorunlarını? göremiyoruz.
İlgisizliğimiz devam ediyor. Olumsuz bir davranışa dönüşüyor.
“Doğa yürüyüşü Şenlikleri” hala bizim için bir oyun.
Ancak; doğa hiçbir zaman oyun oynamaz.
Karşılıksız sunar, her şeyini insanlara. Bütün canlıları, ayırım yapmadan bağrına basar. İnsanların ilgisizliğini fark ettiği zaman da öyle bir küser ki, yedi bayram barışmaz.
**
Yenice’nin içinde, her evin önünde bir ıhlamur ağacı, bir kiraz ya da bir erik ağacı bulunur. Hele ıhlamur ağaçları her cadde de, her sokak ta baştanbaşa sıralanmıştır.
Sahibi herkestir bu ıhlamurların. Yol üstündeki, erikler kirazlar herkesindir.
Meyve ağaçlarının dalları, sokağa taşar. Kaldırımda yürüyenlerin başına dokunur.
Kimisi, bir mukavva kâğıda eğri büğrü “kirazlar zehirlidir, Yimeyin” yazar.
Kimisi de, “yemezseniz darılırım” diye söylenir.
“Sirke suratlının balı da ekşi olurmuş” derler ya. Bazı ağaçlarda erikler, kirazlar dökülür gider. Kimse dokunmaz.
Bazı evlerin önündeki kiraz ağaçlarının dibinde, üstünde çocuklar bayram eder.
**
Çocukluğumdan bu yana, Yenice’yi hep gül kokularıyla hatırlarım. Evlerin bahçe duvarlarından, sokaklara eğilen beyaz güllerin kokusunu. Akşamları gül kokulu Yenice. Nedense hep, inatla öyle hayal ederim Yenice’yi.
Evinin bahçesini, mini bir çiçek parkına çeviren, “Postacı Sabri Amca”gibi değerli insanlar çok olmuş ayrılalı aramızdan. Gül kokulu anılar bırakmışlar bizlere.
O güller, az olsa da yine var.
Şimdiki zamanlarda, ıhlamur kokulu Yenice.
Bütün ıhlamurlar açtığı zaman, bir düşünün.
Her taraf ıhlamur kokuyor. Sürekli Yenice?de oturanlar olayın farkında olmayabilirler.
Bir yabancı; “Burası nasıl bir yer. Başkalarının memleketi kömür kokar. Burası ıhlamur kokuyor.”
Bir başka birisi; “Bu ilçenin adı, “Ihlamurlu” olmalıymış, diye söylenir.
Yenice’ye zorla gelip, bir daha Yenice’den ayrılmayan birçok Yeniceli var.
**
Yenice?de mevsimin ilk çıkan meyveleri erik ve kirazdır.
Erik yeşil. Kiraz kırmızı.
Kırmızı kiraz, hep albenilidir. Kendine çeker herkesi.
Ben hala, yol üstündeki bir kiraz ağacının tepesindeki çocuklara takılmadan edemiyorum.
Kiraz gidiyooooooooo.. Kiraaaazzzz gidiyoooo..
Kirazın tepesindeki çocuklarda hiç hareket yok. Birisi başını uzatıyor dalların arasından.
-Amca, bu kirazın sahibi yokkine!
Çocuklarda heyecan yok. Benimde heyecanım yok. Yaptığım şaka yerini bulmadı.
Ben her hatırladığımda kaçıyorum. Ali Dayı peşimde. Kucağımdaki erikleri dökmeden kaçıyorum.
Artık, eriklerin sahipleri yokkine.
Köylerde evler boşalmış. Terk etmiş evlerini, huysuz ihtiyarlar. Evlerin önündeki erik ağaçları da yalnız ve çaresiz.
Öyle yaramaz çocuklarda yok, bizim gibi.
Herşey önlerinde çocukların.
“Armut piş, ağzıma düş” devri yaşanıyor.
Erik ağacına çıkabilecek çocuklarda çok az. Çıkabilenleri de ben tanıyorum. Hepsi arkadaşım olur. Hepsi adamımdır.
Sofular Köyü’ne neden giderim?
Çocukluğumu aramak için.
Buldum mu?
Arıyorum sokak aralarında, arıyorum. Hep arıyorum.
Bir çocuk geziyor sokaklarda, büyümüş bir bedenle. Bir yanı hep çocuk. Aynaya bakınca görünüyor. Çok değişmiş.
Nerde bir erik ağacı görsem, çocukluğuma dönüyorum.
Benim, çok yırtılan gömleğim oldu.
Erik ağacına takılıp, yırtılan oldu mu bilmiyorum.
Gençliğinde kiraz ağacında gömleğini yırtan şairler var. Her çocuk, gömleğini bir yerlerde yırtmıştır.
“Hani benim gençliğim nerde / Kiraz ağacına takılan gömleğim” demişti ya, Yusuf Hayaloğlu.
Biz çocukluğumuza ninniler söyledik erik ağaçlarının dallarında.
Çocukluğumuzu büyüttük mü?
Büyüttük.
Kendimiz büyüttük.
Çocuk bedenimizle, incitmedik erik ağaçlarını. Dallarını kırmadık.
Büyüdük.
Genç olduk.
Ağır bedenlerimizle, yüklemedik erik ağaçlarına.
Aşağıdan baktık.
Tek gömleğimiz vardı. Yırtılmasın diye çıkmadık erik ağaçlarına.
Ne ağaç incindi, ne de biz.
Erik ağaçları özlüyorum. Dalarında çocuklar. Cin gibi çocuklar. Çıktıkları sahipsiz eriklere sahip çıkan çocuklar.
Erik gidiyoooooo. diye bağırdığımda.
“Bu bizim erik.” diyen çocuklar.
Erik gibi diri, kiraz gibi kırmızı yanaklı çocuklar istiyorum.

Erik gidiyooooo.
Erik gitmiyor.
Erik duruyor.
Giden çocukluğumuz, gençliğimiz?
Bize kalan anılar.
Erikler ve çocukluğum.

Talan edilen Dünya’da.
Hiç olmazsa, anılarınıza sahip çıkın.
Her şeye rağmen; “Herkesin bir erik ağacı olmalı.”
Bu Dünya’da;
“Çocuklar ve erik ağacı olmalı”

Filtreler:

Şuayip Odabaşı Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir