Han Sokağı, Kitap Sokağı

Şuayip Odabaşı
29/03/2012
29 Mart 2012

Han Sokağı’nı herkes bilir.
Han Sokağı’nın gerçek adı Fetvane Sokak.
Barlar Sokağı diyenler de var.
Kimisi de “Çanakkale’nin kalbinin atışlarının duyulduğu sokak” filan da demekte.
70’li yıllarda Han’ı ziyaret eden içinde eyleşen birisi olarak hatıralarım var elbette.
Geçenlerde gidip oturdum Han’a.
Hep öğrenciler var.
Ha birde kediler. Kedileri çok sevdim.
Mekanın havası hiç değişmemiş gibi görünse de yabancı olduğumu hissettim.
Kuşak değişmiş.
İki çay içtim, 2 lira verdim. Bir lirası hava parası. Öğrenci olsaydım bir daha gelip çay içmezdim. Eğer öğrencilerin bütçesi bu işe yeterliyse, bir şey diyemem.
On metre ötede çay 50 krş.
Şikayet edersem, lafı ağzıma tıkarlar.
“İşine gelirse.”
*
Türkü evi filan var.
İçine girip bakmadım, bu güne kadar.
“Kim çalar, nasıl çalar?” bilmiyorum.
Yani “bağlamayı kim çalar” demek istiyorum.
Çalmak işi biraz karışık iş.
Kapı zili çal.
Saz çal.
Türkü çal.
Para çalma… derler ya..
Tek yönlü bir trafik var sokakta. Bir araç gelince kenara kaçmazsanız, kaçırırlar. Yayalara ayrılan kaldırımlar dar. Birde direkler var. Geç geçebilirsen.
Kaldırın bu yolda trafik akışını, insanlar rahat etsin.
İnsanlar ardına bakmadan yürüsün.
*
Birde bu sokakta kitapçılar var.
Her çeşit kitabı bulabilirsiniz. Taş binaların içinde binlerce kitap. Kitaplar sokağın kenarlarında, sarmaşıklar gibi, her yeri kaplamış. Bak bak geç. Paran varsa seç. İkinci el kitaplar bile var. Kitap da kiralayabilirsiniz.
Seçenek çok.
25 Mart günü bir kitapçıya girdim, bu sokakta.
Kitap dükkanında dolaştım. Kitapları inceledim.
Sigara içmiyorum ya. Bir paket sigara parasına bir kitap almalıyım. Kısa kısa öyküler olmalı. Sıkılmadan okumalıyım.,, diye düşündüm.
İçeride, dükkan sahibi olduğunu zannettiğim, Fidel Kastro şapkalı kısa boylu, sakallı bir adam var. Adamı tanımam, ilk defa görmüşüm. Dükkanda çalışan, öğrenci olduğunu zannettiğim bir bayana, emirler veriyor.
“Şu kitapları şuraya taşı. Şunları şuraya bırak gibi…
Bir kitap seçtim.
Cengiz ERŞAHİN’in derlediği Hayatı Değiştiren “Bilgelik Öyküleri.” Kitap özel fiyat:4.95 lira. Kitabı aldım, tezgaha koydum. 5 lirayı da kitabın üstüne.
Adam bana;
“Hoş geldiniz beyefendi” dedi.
O sırada, kitap taşıyan kızcağız, elindeki kitapları yere düşürdü.
Adam kıza bağırmaya başladı.
“Sen böylesinde, şöylesinde…Zaten moralim bozukta, başım ağrıyor da…
Adam çok mükemmel birisi sanki, hayatta elinden bir şey düşürmemiş elinden. Hiç bardak kırmamış sanki.
Dedim ki sakince.
“Beyefendi bilgelik gösterin. Sakin olun. Kıza iyi davranın.”
Adam döndü bana;
“Sen sus!” dedi.
Bende;
“Burası kitap satılan yer, burada susulmaz” dedim.
Adam bir şeyler geveledi.
Ben tekrar adama dönüp;
“Müşterilerin yanında sen kimseyi azarlayamazsın. Bir derdin varsa sorununu başka yerde hallet” dedim, çıktım gittim.
Adamın bana 5 krş. borcu kaldı.
İlk defa hayatımda, kitap aldığıma pişman oldum.
*
Kitap dükkanına girdiğinizde türküler çalmakta. İlkay Akkaya söylemekte. Zülfü Livaneli özgülük türküsü okumakta. Solcu türkülerin çalındığı bir yer.
Bu adam birde “emekten” yanadır.
Saygı duyar çalışanlara!!??
Çalışan elemanına nasıl davranacağını bilmeyen kişi entelektüel değil, bir enteldir.
Belki de danteldir.

Bir tavsiyem var arkadaşa;
Kitap almaya gelenlere, “iyi bir kitap seçtiniz” derken içeriğinden değil, kapağından bahsettiğinizi biliyorum.
Siz en azından, “Bilgelik Öykülerini” okuyun da insanlara iyi davranmasını öğrenin.
Bilhassa kitabın 128 ve 129.sayfalarını okusun.
Birde şunu anladım.
Bir insanın kitap dükkanı sahibi olması, o adamı adam etmiyor.

Yorumlar...
  • AFD
    09/04/2012 12:36

    Merhaba Şuayip Bey, kendimi kitap sever olarak tanımlayabilirim. Benim için kitapçılarda gezmek kitaplara dokunmak terapi gibidir. 5 senedir Çanakkale'deyim, o dediğiniz kitapçıya bir defa girdim yaşadığınız olayın bir benzerini yaşayarak çıktım bir daha da uğramadım. Orası ve onun devamı olan kitapçı hariç diğerlerini sürekli gezerim. Hiç böyle bir şeyle karşılaşmadım. Bu işi hakkını vererek ve gönülden severek yapan öyle güzel insanlar var ki. Bahsettiğiniz kişi adına da gerçekten üzülüyorum, öyle güzel bir ortamı nasıl kapısından girilmeyecek bir yer haline getirebildiği için.

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir