İlk Defa Uçağa Bindim

“Gestaş” sayesinde ilk defa uçağa bindim.
“Başka türlü uçağa binmem mümkün olur muydu?”
Olurdu belki.
Olurdu da çok geç olurdu.
Gerçi şimdilerde otobüs bilet fiyatlarıyla, uçak bileti fiyatları arasında çok fark kalmadı.
Bizim yerden ayağımız kesilirse, aklımıza başka şeyler geliyor.
Yıllarca otobüslerle yolculuk yaptım.
Yolculuğun uzun sürmesi, otobüs koltuklarını diken ederdi.
Uykusuzluk, hareketsizlik, ihtiyaçlar? bir insanı zor durumda bırakırdı.
Şimdiki otobüsler çok iyi.
Çok iyide.
Zamanı tüketemiyorlar, uçaklar gibi.
*
Uçakla İstanbul’a gitmek ne goleymiş.
“Çanakkale’den bincen, İstanbul’da incen.”
İstanbullular, işlerine gitmeden havaalanına iniyorsun.
Gideceğin yere ulaşmak, İstanbul trafiğinde 2-3 saat.
Çanakkale’den kalk, İstanbul’a git 40 dakikada. Havaalanından iki saat içinde, boğaz köprüsüne ulaşama.
İstanbul trafiği.
Uçaklar; zamana karşı yarışanlar için, en iyi ulaşım araçları.
“Bincen, gitcen ve incen.”
*
Çanakkale Havaalanında öğrencilerime dedim ki;
“Ben 45 yaşında bilgisayarla tanıştım. 53 yaşında uçağa biniyorum. Siz 5 yaşında bilgisayarla tanıştınız. 15 yaşında uçağa biniyorsunuz. Ne kadar şanslısınız.”
Öğrenciler gülümserken, bir yaşlı yolcu bana eliyle selam gönderip, tebessüm ediyor.
Alıyorum selamını.
Öğrenci velilerinin çoğu, hiç uçağa binmemişler.
Çocuklarının uçağa binmelerinin heyecanın yaşıyorlar.
*
“Gestaş” yetkilisi arkadaş, bizim adımıza, öğrencilerimiz adına kesilmiş gidiş ve dönüş biletlerini veriyor bize.
İstanbul’da bizi karşılayacak rehberin telefonunu veriyor.
Biniyoruz uçağa saati gelince.
Bekliyoruz uçağın kalkmasını.
Öğrenciler cıvıl cıvıl.
Ben merak ediyorum, yukarıdan aşağısı nasıl görülecek?
“Gestaş’ın” bir kültür hizmeti olan bu etkinlikte, Çanakkale’den 600 ilköğretim ve ortaöğretim öğrencisi İstanbul’a taşınmakta.
Her gün 13 öğrenci.1 idareci ve 1 öğretmen.
İstanbul’a inince bir araç öğrencileri beklemekte. Bir rehber karşılıyor öğrencileri. Sabah kahvaltısı dağıtılıyor. Aracın içinde, tanışıyoruz rehber ve şoförle. Yola çıkıyoruz. İstanbul’un kültür değerlerini görmek için hazırız.
Hava durumu hiç önemli değil.
Kar yağacak diyorlar, hava çok soğuk olacakmış.
Vız gelir.
Panorama 1453, Topkapı Sarayı, Yerebatan Sarnıcı, Ayasofya, Sultan Ahmet Camisi ve diğer tarihi yerler?
Her şey o kadar planlanmış ki, gezdik, gördük. Fotoğraflar çektik. Öğle yemeği ve akşam yemeği verildi.
Gezi sonunda, havaalanında uçağa binene kadar hizmet devam etti.
Bir günün sonunda vedalaşma, zor oldu birazcık.
Rehberimiz İbrahim, her konuda bilgili ve donanımlıydı. En önemlisi sempatik ve güler yüzlüydü. Çocukların anlayacağı dilde anlattı her şeyi. “Çanakkale WİLUSA travel” bize güzel bir hizmet sundu.
Bir gün içinde çok şeyler öğrendik. Çok güzel anlar yaşadık. Çocukların güzel bir anısı olacak bu gün. Bir anı olarak her zaman hatırlayacaklar.
Saat 23,00 gibi Çanakkale’ye geldik.
Çocukların aileleri beklemekteydi.
Teslim ettik çocukları ailelerine.
“Çanakkale WİLUSA travel” yetkilisi arkadaşta bizi beklemekteydi. Teşekkür ettik kendilerine.
Bu Dünya’da, çocukların sevindirmek kadar güzel bir şey yok.
Bu sevincin gerçek mimarı”Gestaş” size de teşekkürler.
Bende 53 yaşında ilk defa uçağa binerek milli oldum.
Benden de teşekkürler.
*
“Çanakkale Gestaş” önce özürlüleri göndermiş İstanbul’a. Çanakkale merkezdeki okullardaki öğrencileri götürmekte şimdilerde. Daha başka grupları da götüreceği bilinmekte “Gestaş’ın”
Bu bir “kültür projesi”
Geziye katılanların cebinden bir kuruş para çıkmıyor.
Bu projede “Gestaş’a” destek veren, işbirliği yapan kurum ise “Çanakkale Milli Eğitim Müdürlüğü.”
“Çanakkale Milli Eğitim Müdürlüğümüze de” teşekkür ediyorum, öğrencilerim adına.
*
İlk defa uçağa bindim.
Havada uçacak bir uçaktan hiç tedirginlik duymadım.
Dedemin “ulen bu teyyareler, bir yere balanmadan havda nasıl duruyola” dediğini hatırladım sadece.
“Bi yere balanmadan duruyolasa, bi şitan işi va bunda” diye de eklemişti dedem.
Gülümsedim sadece.
Uçağın kalkışından sonra, gözüm hep aşağıda oldu.
Küçülen evleri seyrettim. Yolları havadan gördüm.
Dört yol kavşakları, dört yapraklı yonca gibi görünüyor.
Dağlar tepeler daha başka bir anlam yüklenmişler.
Bulutların üstünde giderken, bir pamuk tarlasını izlerken “içine atlasam mı?” diye sordum kendime.
Bulutların şekli aynı yeryüzü şekilleri gibi. Sadece bir rengin saltanatı var, “Beyaz” sürdürüyor hükmünü.
Her yer, karla kaplanmış gibi.
İstanbul’a gelin ve denizi gördüm gökyüzünden.
Denizin üstü, bir tencerenin içindeki sütün üstündeki kaymak gibi göründü gözüme. Kaymağın içinde gemiler vardı sanki.
Bir fark vardı. Deniz mavimsi bir gri renkte. Süt ise beyaz.
İstanbul’un evleri ne kadar iç içe geçmiş. Birbirine omuz vermiş evler.
*
Ne yapayım?
İlk defa uçağa bindim.
Bir çocuk gibi anlattım sizlere.
Çocukluğunuz tükenmesin gözlerinizden.
Binmediyseniz, sizde binin uçağa.
Sizde bana anlatırsınız.
Ben dinlerim.

Şuayip Odabaşı Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir