Kentin Yeşil Alanlarını Araçlardan Koruyalım
Kent yaşamı başladığı günden bu yana, kent içinde ortak kullanacağımız temel alanlar yaratıldı. Yollar, çarşılar, evler, ortak eğlenme alanları vb. Belki parklar bu alanlara tarihsel süreç içinde en son katılan alanlar. Yani insanoğlu tabiat içindeki yaşamdan koptukça kendisine tabiatı hatırlatacak temel mekanlar yarattı. Kimileri evinin çevresine yine doğal yaşam alanlarının bir devamı olan sebze, meyve bahçeleri yaptı. Ağaçlar dikti, küçük bir havuz bile yaptı. Parklar ve diğer yeşil alanlar ise kentlinin artık ortak yönetime geçmesi ile gelişti. Bugün birçok gelişmiş ülkenin başkentinde bulunan devasa parklar ise, yöneticilerin o dönem henüz şehir sınırları içinde kalmamış fakat sonra yapılaşma ile kent betonları arasında “sıkışıp” kalmış çiftlik arazileri veya av alanları idi. Fakat beton istilasından kurtulan bu alanlar, yerel yönetimlerce insanların kullanımına açıldı. Kentlinin nefes alması, bir kuş cıvıltısı dinlemesi, bir ağaç gölgesi altında huzuru yaşayabilmesi, stres dolu kentlerde herkesin ihtiyaç duyduğu bir zaman aralığı. Onun için gelişmiş batı kentlerindeki parklarda boş zaman bulan insanların bu parkları eğlence, dinlence ve gelişim için kullandığına filmlerden bile tanık oluruz. Çanakkale’de beton yapıların arasında kendisine yer bulabilen ve bu nedenle de kentlilere nefes alma imkanı tanıyan tek yeşil alanın halk bahçesi olduğunu bundan iki hafta önce yazmış idim. Halk bahçesi olarak adlandırdığımız bu alanı ben çok önemsiyorum. Kentimizde tek kalan bu yeşil alan, özellikle çocuklar tarafından doyasıya kullanılıyor. Bunu da çok seviyorum. Alman sokağına bakan çocuk parkı, özellikle Kent Konseyi Çocuk Parkları çalışma grubunun da yaptığı çalışmalar ile yenilendi ve bugün çocukların doyasıya kullandığı oyun aletleri ile beraber tam işlevsel bir hal aldı. Aynı şekilde sabahları bir göz atarsanız, yürüyüş yapanların sayısının azımsanmayacak sayıda olduğunu görebilirsiniz. Aynı şekilde yine parkın bir köşesine yerleştirilen spor aletleri azımsanmayacak sayıda kentli tarafından kullanılıyor. Bunların haricinde yetişkinler de eğlenmek ve zaman geçirmek için park içindeki çay bahçesini keyifle kullanıyorlar. Aynı şekilde 23 Nisan, 19 Mayıs ve diğer bayramlarda halk bahçesi her çeşit kullanıcının hizmetine açılıyor. Son zamanlarda özellikle kermes ve düğün etkinlikleri için de kullanılması bu alanın ne kadar fonksiyonel olduğunu bizlere bir kere daha gösteriyor. Fakat tüm bu olumlu yönlerine karşı, özellikle son zamanlarda kermes ve düğün etkinlikleri için malzeme taşınması adı altında, halk bahçesinin içi hızlı bir şekilde araçların park yeri halini almaya başladı. Araç sahipleri gerek dışarıda park yeri bulamadıklarını gerekse de araçlarını bir gölge altında bırakmak istediklerini dile getiriyorlar. Büyük bir çoğunluğu “hemen çekiyorum” demesine rağmen aracını iki saat daha orada tutabiliyor. Son söylediklerim tamamen kişisel tanıklıklarımdır. Genelleme yapmak istemem. Ama özellikle çocuk parkının yanında bulunan kapıdan giriş yapan araçlar nedeniyle birçok anne babanın çocuğu için ne kadar kaygılı olduklarını da gözlemleyebiliyorum. Park girişinde çocuğunu tamamen serbest bırakan aileler, araçlar nedeniyle “korumacı” ve “kontrollü” yapılarını devam ettiriyorlar. Bu da dinlenmeye gelen ailelere yeni gerginlikler yaşatıyor.
Peki, park içine hiç mi araç giremez? Kesinlikle girebilmeli diye cevap veririm. Güvenlik için emniyet aracının girmesi, çöp için çöp aracı veya sağlık durumu için ambulans girebilmeli. Malzeme indirip bindirmek için araçlar bence dışarıda durup malzemenin el arabaları ile taşınması yapılmalı. Ama onun haricinde özel araçlar kesinlikle girmemeli. Kamunun malı olan alanların verimli olarak kullanılabilmesi için bu kuralın kesin ve katı bir şekilde uygulanması gereklidir. Bu şekilde, yukarda saydığım tüm park etkinliklerini verimli bir şekilde kullanabiliriz. Peki, araçların girişini nasıl engelleyebiliriz? Bir toplantı için Slovakya’nın başkenti Bratislava’da bulunmuş idim. Avrupa’daki en güzel “eski kent” korumasına sahip olan şehirde, eski kentin içine araç girişi tamamen yasak. Fakat eski kent alanı içinde gerek parlamento gerekse bazı elçilik binaları bulunuyor. Buralara da doğal olarak araç girişi yaşanması gerekiyor. Ama çözümü çok kolay bulmuşlar. Gerek elçilik ve parlamento araçlarına, gerekse kamusal araçlara küçük bir elektronik pano yerleştirilmiş. Aynı köprü geçiş veya otoyol geçişinde bizim de kullandığımız elektronik kartları/panoları gören elektronik gözler, yolun ortasında bulunan çelik bariyerin yol seviyesine inmesini sağlıyor. Böylelikle “izin verilmiş” araç, bu alana girebiliyor. Çok basit bir uygulama olan bu teknoloji, bizim de rahatlıkla kullanabileceğimiz bir sistem. Pahalı hiç değil. Ama kentimizin tek yeşil alanını korumak da bizim elimizde.
‘ÇANAKKALE İÇİNDE’ Notu: Bu yazı Oral Kaya’nın izniyle, http://oralkaya.blogspot.com adresli blogundan alınmıştır.
Yorumlar...
Henüz yorum yok...