Örgütlü Olmak

Saim Ertün
30/01/2013

Çalışanların hatta toplumun tüm kesimlerinin hak ve çıkarlarını korumalarının temelinde örgütlü olup olmamaları rol oynar. Bazı kişilerin bireysel olarak elde edilmiş gibi görünen kazanımları toplumun örgütsüz oluşundan ileri gelmektedir. Hakim sınıflar ve yöneticiler tarafından çıkarlarını gerçekleştirmek için kişilere sunulmuş birer elma şekeri gibidir. Bu yolla toplum bölünüp parçalanır; çalışanlar arasında güvensizlik, çatışma, ilgisizlik, vurdumduymazlık, aymazlık yaratılır ve toplum kolay yönetilebilir, kolay sömürülebilir hale getirilir. Toplumları sömürenler bu taktikleri çok iyi bilirler. Yabancı uzmanları ile, toplum mühendisleri ile toplumu ve çalışanları şekillendirirler, sonuçta istedikleri gibi yönetirler ve sömürürler. Kurt sürüye saldırınca önce sürüyü dağıtıp, böler, parçalar. Bu parçalardan güçsüzleştirip gözüne kestirdiği bir veya birkaçını hedef seçerek amacına ulaşır. Kurtlara yem olmamak için bir bütün halinde olmak, birlikte olmanın gücüyle sömürüye karşı direnmek önemlidir. Genel bir söylemle çağdaş insan, çağdaş toplum örgütlü toplumdur. Örgütlü olmak insanca, onurlu bir şekilde yaşamanın gereğidir.

Toplumumuzda örgütlülük konusunda yaşanmış çok önemli deneyimler var. Öğretmenler, toplumu geleceğe hazırlayan kişiler olarak bu durumu yıllar önce fark etmiş, örgütlülüğün gücünü topluma bir örnek olarak sunmuş ve bunun mümkün olduğunu göstermişlerdir. Ancak daha sonrasında kurt öğretmenlerin arasına da dalmış, onları da bölüp parçalayarak kolay yönetilir ve sömürülür hale getirmiştir. Bu yazımızda çalışan tüm kesimlere örnek ve ibret olmak üzere öğretmen örgütlenmesini ele alıyoruz.

Toplumumuzda ilk öğretmen örgütü 1908 yılında kurulan “Encümen_i Muallimin”dir. Bu tarihten itibaren zaman zaman bazı aksamalar olsa da her dönemde öğretmen örgütleri var olmuştur. Çağdaş insanın çok değişik nitelikte gereksinimleri olduğundan bu gereksinmeler örgütlenmeyi gerektirmiş ve örgütleri doğurmuştur. Eğer gereksiniminiz varsa, bu gereksinimleriniz için örgüt kuruyor veya bu örgüt içerisinde yer alıyorsanız çağdaş insansınız. Aksi halde sadece eleştiriyor, beğenmiyor, kötülüyor ve uzak duruyorsanız boşuna laf eden etkisiz bir elemansınız demektir.

Örgüt sözcüğü bizim toplumumuzda uzun süre bölücü, yıkıcı anlamlarına gelecek şekilde kullanıldı. Bu nedenle insanımız bu sözcüğe karşı soğuk davranır. Halbuki örgüt “örme” işlemi anlamına gelen, ilişkilerin birbirine kenetlenmesi, istenilen şeklin oluşturulması anlamındadır. Toplumumuzda insanların örgütlenmesi uzak durulması gereken bir durum gibi algılanıyor. Öğretmenlerin, günümüzde örgütlere sıcak bakmadıkları ortada. Buna karşın sıcak bakılmaması için her türlü engelin önlerine konduğu da bir gerçek.Yönetenler her ne kadar örgütlenmenin karşısında olmadıklarını söyleseler de onların örgütlerden istedikleri kendi amaçlarına uygun hareket etme, onların sözünden çıkmama ve kendilerine destek vermeleridir. Bu şekilde olmayan öğretmen örgütüne ve üyelerine yandaş medyaları vasıtasıyla “bunlar nasıl öğretmendir”, “çocuklarımızı kimlere teslim ediyoruz”, “haddini bilmeyen insandan öğretmen olur mu” gibi ifadelerle saldıracaklarını bilmek için falcı olmaya gerek yok. Günümüzde öğretmenlerin önemli kısmı herhangi bir öğretmen örgütüne-sendikasına üye değil. İnsanlar bir örgüte gereksinimlerini karşılamak için girdiklerine göre bu gereksinimleri insanca yaşama, para, prestij, güvenliğini sağlama, beğeni kazanma, özdeşlik kurma, statü, güç elde etme, kendini değerli görme, doyum sağlama vs.. olabilir.

Eğitim örgütleri ve eğitim alanında çalışanlar eğitimin niteliğinden de sorumludur. Tek başlarına olmasa da diğer öğretmenlerle, diğer örgütlerle işbirliği yaparak bunu gerçekleştirebilirler. İşbirliği yapma gereksinimi örgütün varlığını kaçınılmaz kılar. Sendikaların öğretmen örgütlenmesi içerisinde en etkili kuruluşlar olması gerekir. Sendika, üyelerin ekonomik, sosyal, mesleki hak ve çıkarlarını koruyan, geliştiren, etkililiğin arttırılması için çözümler üreten örgüttür. Öğretmenlerin ekonomik sorunlarının olması, ülkenin ekonomik ve sosyal sorunları, eğitim politikalarının sık sık değişmesi, eğitimin çağdaş-ilerici vasfının ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar, tutarlı bir eğitim politikasının olmayışı, kalabalık sınıflar, yönetsel becerilerden yoksun yöneticilerin varlığı, öğretmenlerin görev yerleri ve atanmalarına ilişkin uygun olmayan uygulamalar, siyasilerin ellerini öğretmenlerin üzerinden çekmemeleri.. gibi durumlar eğitimin önde gelen sorunları arasında yer alıyor. Bu sorunların çözümüne öneriler üretebilme, uygulamaya geçirebilme gerektiğinde üyesi oldukları sendikanın etkinliğini kullanarak mümkün olabilir.

Bugün ülkemiz öğretmenlerinin sendikalaşmaya ilgisiz kalmaları oldukça anlamlıdır. Daha önceki yıllarda kurulmuş, kapanmış veya kapatılmış örnekler, örgütlenmedeki olumsuzluklar, çok sayıda sendikanın varlığı, sorunlara çözüm getireceğine inanılmaması-güvenilmemesi bunda önemli etkendir. Sendikalı olanın yönetimce hoş karşılanmayacağı, toplumda olumlu olarak görülmeyeceği endişesi, dertsiz başına dert alma, sendika yöneticilerinin ülkeyi bölmeye çalışanlardan oluştuğu ile ilgili ülkeyi dikensiz gül bahçesine çevirmek isteyenlerce ortaya atılan iddialar. Sendikalı olma durumunda baskı ve işkenceye tabi tutulma korkusu, ideolojik davranıldığına inanılması, ailevi sebepler, sendikalara üye olmaktan,sendika yönetimlerine katılmaktan uzak durulması esasen geçerliliği olmayan mazeretler.

Eğitimli insan, çağdaş insan örgütlü insandır diye düşünüldüğünde öğretmenlerin sendikal örgütlenmelere uzak durması konumları ile çelişen bir durum değil midir. Olumsuzluk ifade eden bu nedenlerin ortadan kaldırılması bu örgütlerde görev alarak, üye olarak mücadele etmekten geçer. Örgütsüzlük insanı ve toplumları kalitesizliğe, çaresizliğe, mutsuzluğa, kaderciliğe ve giderek hiç olmaya götürür.

Cumhuriyet tarihimizde en etkili sendikal hareket TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) tarafından gerçekleştirilmiştir. 15 Şubat 1969 günü Ankara’da “Büyük Öğretmen Yürüyüşü”ne öğretmen örgütlerinden 21.500 kişi, diğer kuruluşlardan gelenlerle birlikte 40.000 kişi katılmıştır. 15-18 Aralık 1969 tarihlerinde gerçekleştirilen “Büyük Öğretmen Boykotu”na o tarihte Türkiye genelinde görev yapan 156.000 öğretmenden 109.000 i katılarak hak arama mücadelesine omuz vermiştir. Bu eyleme genç bir öğretmen ve TÖS üyesi olarak katılmış olmanın onurunu taşıyorum. Boykot sonunda aldığım disiplin cezası yüzümü ak edecek bir şeref belgesidir. Katılanların 88.000 i dört gün süreyle, 12.100 ü ilk gün katılmayıp diğer üç günü, 9.500 öğretmen ise ilk gün katıldığı halde diğer günler eylemde olmadılar. Bunların da çeşitli baskılarla eylemden vazgeçirildiği biliniyor. Boykota hiç katılmayan öğretmen sayısı 47.000’dir.Genel katılım oranı 2/3 nin üzerindedir. Bu önemli öğretmen eylemlerini gerçekleştiren TÖS ve İLKSEN ‘in gücü ve etkisi bugünkü herhangi bir öğretmen sendikası bir yana bir memur konfederasyonundan bile fazlaydı.Bugün siz bu örgütlülükte bir çalışanlar gurubu görebiliyor musunuz?

Bu durum öğretmenler açısından bir örgütlenme tecrübesi olduğu kadar, hakim yönetici sınıflar için de bunlara karşı önlemler alma açısından önemliydi. Çalışanların, öğretmenlerin birliğini bozmak, onları bölmek, parçalamak için yeni uygulamalara gerek duydular. Yaygın ifadeyle sarı sendika denilen, kendileri tarafından finanse edilen, tüzüğü, programı oluşturulan sendikaların kurulması gündeme geldi. Ne yazık ki bazı öğretmenlerimiz küçük çıkarları uğruna, isteklerinin yönetimlerce yerine getirileceği düşüncesi ile bu sendikalara üye oldular. Hatta daha önce bir başka sendikanın üyesi iken iktidarlara yakın olabilme, isteklerini bunlar eliyle gerçekleştirebilme umuduyla üye oldukları sendikalarını değiştirdiler.

Örgütlü olma muhalif olmayı gerektirir. Hak iktidara sahip olandan istenecektir. İktidara yakınlığı bilinen bir sendikanın mevcut iktidar ile tüm öğretmenler adına yapacağı toplu sözleşme görüşmelerinde üyesi olan öğretmenlerden yana mı, siyasi görüşüne ortak olduğu iktidardan yana mı tavır koyacağı kuşku ile karşılanacak bir durum değil midir?

Günümüzde öğretmenlerin hali ortada. Bireysel kurtuluş hiçbir zaman olmayacaktır. Çalışanların şapkalarını ortaya koyup uzun uzun düşünmeleri gerekiyor.

Tüm çalışanların gerçek ve doğru örgütlenmeleri dileğiyle..

Saim Ertün Son Yazıları...

Yorumlar...
  • İsmail Bayırlı
    22/04/2021 22:25

    Saim Bey yazılarınızı zevkle okudum. Yalın ve akıcı bir anlatımla yazmışsınız. Çok beğendim. Aynı anlatımı kitabınızı okurken de izlemiştim. Güçlü bir dile ve kaleme sahipsiniz. En içten dileklerimle kutluyor, bu güzel çalışmaların devamını temenni ediyorum.

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir