Prostat Kanserinde Erken Tanı Önemli!

24 Haziran 2015

ÇOMÜ Üroloji Kliniği Doç. Dr. Berkan Reşorlu, Prostat kanseri hakkında önemli bilgiler paylaştı.

“Yaşamı boyunca her 6 erkekten 1’i prostat kanserine yakalanmaktadır. Erkeklerde akciğer kanserinden sonra en sık kanser ölümlerine yol açan bu hastalık, erken tanı aldığında başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Bu nedenle 50 yaş ve üzeri her erkeğin yıllık düzenli kontrollerini yaptırması erken tanı için oldukça önemlidir.”

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Üroloji Kliniği’nden Doç. Dr. Berkan Reşorlu Prostat’ın, erkeklerde semen (meni) içeriğinin bir kısmının üretildiği, idrar kesesinin hemen altına yerleşmiş yaklaşık ceviz büyüklüğünde (18 – 20 gr) bir bez dokusu olduğunu söyledi. Prostata bağlı olarak, prostat iltihabı (prostatit), iyi huylu prostat büyümesi (benign prostat hiperplazisi) ve prostat kanseri hastalıklarının görüldüğünü ifade eden Reşorlu; prostatit, prostat ve çevresindeki dokuların iltihaplı hastalığı olduğunu ve sıklıkla genç, üreme çağındaki erkekleri etkilediğini söyledi. Hastalıkta en sık görünen semptomlar ise; ateş, halsizlik, idrar yaparken yanma, idrar yapma güçlüğü, acil idrar yapma ihtiyacı, kanlı idrar sorunları.
50 yaş ve üzeri erkeklerde iyi huylu prostat kanserinin çok sık görüldüğünü söyleyen Dr. Reşorlu;“İyi huylu prostat büyümesi, yaşla birlikte büyüyen prostatın etrafını sardığı idrar kanalına baskı yapması sonucu idrarın rahat atılamaması ile karakterize bir durumdur. Bu durum kendini zayıf idrar akımı, kesik kesik idrar yapma, idrarını tam boşaltamama hissi, sık idrara gitme, gece idrara kalkma, ani sıkışma hissi, idrardan kan gelmesi gibi şikâyetlerle belli etmektedir. İyi huylu prostat büyümesi 50 yaşından sonra çok sık görülen bir durum olmakla birlikte, ancak vücuda zarar verdiğinde veya belirtilere yol açtığında tedavi gerektirmektedir. Prostat kanseri, etkilediği yaş grubu itibariyle (50 yaş üzeri erkekler) iyi huylu prostat büyümesi ile birlikte bulunabilen, ancak ondan kaynaklanmayan ayrı bir hastalıktır. İleri evrelere ulaşıncaya kadar da sıklıkla hiçbir semptom ve bulguya yol açmamaktadır. Bu nedenle 50 yaş üzeri her erkeğin, idrarla ilgili herhangi bir şikâyeti olsun ya da olmasın, yılda en az bir kere üroloji uzmanına prostat kontrolüne gitmesi önerilmektedir” dedi.

Prostat kanserinde erken tanı ve farkındalık önemine vurgu yapan Dr. Reşorlu;“Prostat kanseri, Amerikan Kanser Derneği verilerine göre batılı ülkelerde erkeklerde en sık izlenen kanser türü olup, tüm kanser vakalarının yaklaşık dörtte birlik kısmını oluşturmaktadır. Ülkemizde de erkeklerde akciğer ve mesane kanseri ile birlikte en sık izlenen kanser türlerinden birini oluşturmaktadır. Son yapılan çalışmalarda bir erkeğin yaşam boyu prostat kanserine yakalanma riskinin %15-20 arasında olmasına karşın bu hastalığa bağlı ölüm riskinin %3 civarında olduğu rapor edilmektedir. Bu durum prostat kanserinin çok görülen bir kanser olmasına karşın, özellikle erken safhada teşhis edildiğinde ve doğru bir tedavi şeması uygulandığında iyileşme şansının çok yüksek bir hastalık olmasıyla ilişkilidir.Prostat kanserinin tipik erken belirtileri yoktur ve kendini ancak ilerlemiş dönemde ortaya çıkan şikâyetlerle belli etmektedir. Bu aşamada ise kişinin bu hastalıktan kurtulma olanağı mümkün olmayabilmektedir. Bu nedenle hastalığın henüz prostat içinde sınırlı iken, yani hiçbir klinik bulgu vermediği erken dönemde tespit edilmesi oldukça önemlidir. Hiçbir şikâyeti olmasa bile erkeklerin 50 yaşından sonra yılda bir kez prostat muayenesi için üroloji uzmanına başvurmasını sağlamak ancak bu hastalığa farkındalık oluşturmakla mümkün olacaktır.

Birçok kanser tipinde olduğu gibi bu hastalıktan da sorumlu tek bir ajan veya süreç tanımlanmamıştır. Bununla birlikte prostat kanseri için kesin olarak ortaya konulmuş üç tane risk faktörü mevcuttur. Bunlar; yaş, etnik orjin ve genetiktir.Yaş arttıkça prostat kanseri görülme sıklığı artmaktadır. Örneğin tüm vakaların sadece %2’si 50 yaşın altındadır. Yine yapılan epidemiyolojik çalışmalarda prostat kanserinin hem ailesel hem de genetik komponentinin olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle ailesinde prostat kanseri olan kişilerde, normal popülasyona göre daha erken yaşta ve daha sık aralıklarla tarama yaptırılması önerilmektedir. Etnik orjin olarak en sık Amerika’da yaşayan siyah ırkta, en düşük olarak ise Doğu Asya’da rastlanmaktadır. Ancak Doğu Asya kökenli bir kişi Amerika’ya göç ettiğinde yine prostat kanseri riskinin arttığı gösterilmiştir. Bu durum etnik köken dışında çevresel faktörlerinde (bol yağlı ve düşük fibrinli beslenme) prostat kanseri gelişiminde risk faktörü oluşturduğunu düşündürmektedir” diyerek konuşmalarına son verdi.

Prostat kanseri nasıl belirlenir?

Prostattan salgılanan ve kana belli oranda geçen PSA dediğimiz bir proteinin kandaki düzeyinin ölçümü ile prostatın makattan parmakla muayenesi tanıda ilk basamağı oluşturan yöntemlerdir. PSA düzeyinin yüksek olması mutlak kanser olduğu anlamına gelmezken, düşük olması ise kanser olmadığı anlamına gelmemektedir. Ancak bu iki muayene metodunda prostat kanseri şüphesi uyandıracak bulgular tespit edilirse kesin tanı konulması amacıyla prostat biyopsisi ile doku örneklemesi yapılması gerekmektedir.

Tedavi seçenekleri nelerdir?

Prostat kanserinde tedavi seçimi, tümörün patolojik özelliklerinin (evre, derece vb) yanı sıra hastanın yaşı ve genel sağlık durumu göz önünde bulundurularak yapılmaktadır. Cerrahi tedavi (radikal prostatektomi), ışın tedavisi (radyoterapi), hormon tedavisi, ilaç tedavisi (kemoterapi) veya aktif izlem gibi tedavi seçenekleri mevcut olup, yukarıda belirtilen kriterler göz önüne alınarak, hasta, ailesi ve doktor tarafından birlikte verilmiş bir karar en doğru yaklaşım olacaktır.

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir