‘Sinema Amnesia’ Üzerine Mark Wallinger ile Söyleşi

11 Haziran 2010

British Council tarafından yürütülen, “Sivil Toplum Diyaloğu: Kültür Köprüleri Programı” çerçevesinde Avrupa Komisyonu tarafından da desteklenen “Benim Kentim” programı kapsamında Çanakkale için özel bir sanat projesi üreten İngiliz sanatçı Mark Wallinger ve projenin küratöryel danışmanı Andrea Schlieker’in, kamusal alanda sanat temasını sanatçının projeleri üzerinden tartışacağı bir söyleşi düzenleniyor.

Tarih: 15 Haziran 2010 Salı
Toplantı: Saat 19.00 – 20.00
Resepsiyon: 20.00 – 21.00
Yer Deneme Sahnesi (Ermeni Kilisesi) Çanakkale


İngiliz Sanatçı Mark Wallinger Çanakkale için tasarladığı “Sinema Amnesia” adlı eserini basına anlatıyor

Bu etkinlik kapsamında Mark Wallinger, Benim Kentim projesi küratöryel danışmanlığını yapan Andrea Schlieker?in de katılımıyla, 15 Haziran Salı günü “Sinema Amnesia” adını verdiği proje önerisini Çanakkale?liler ile paylaşıyor.
Çanakkale’nin Truva ve Gelibolu gibi önemli değerlerinin, genellikle buradan hızla geçip gidenlere yönelik bir tanıtım kampanyası gibi işledigini belirten ve kent sakinleri için inşa edilmiş, kamusal bir mevcudiyet ya da ifade olmamasından bahseden Wallinger, özellikle Çanakkale sakinleri için bir yapıt üretmek istemiş. Duygulara hitap eden ve bu inanilmaz tarih ve kültür değerleri karşısında bir sanatçı olarak nasıl etkilendiğini anlatan bir yapıt düşlediğini dile getiren sanatçı, “Sinema Amnesia” adını verdiği proje önerisini tasarlarken en çok etkilendiği şeyleri şöyle tanımlıyor: “Çanakkale Boğazı, binlerce yıldır Avrupa ve Asya kıtasını birleştiren o eşsiz konumu sayesinde bugünlere dek uzanan mitolojisi ve bir o kadar eski tarihi ile büyüleyici bir karaktere sahip. İmparatorluklar hem gerçekte hem de masallarda, yüzyıllar boyunca, tam da bu noktada çatışmışlar. Tarihi ve coğrafi olarak Truva ve Gelibolu arasında yer alan Çanakkale?de yaşam, boğazdan geçen kargo gemilerine aldırmaksızın ve karşı kıyıdan geçenlerin dikkatini bir neslin kayboluşuna çekmek istercesine şatafatlı bir şekilde dağlara kazınmış bir davetin farkına bile varmadan, gündelik dokusunda umursamazca ve tüm canlılığıyla devam ediyor. Boğaz ve gerisinde uzanan yarımada, sadece çağdaş Türkiye değil, dünyanın diğer ucunda iki farklı ülkenin de hikayesinde dönüm noktası olmuş. İmparatorluk içinde gönüllüler aradığımız o günlerden bugünlere ne kadar çok yol katettiğimizi görmek ve aynı zamanda yaşanan kahramanlığı ve bu çılgınlığı anlayabilmek için, Gelibolu?ya gelmek yeterli. Tüm bu nedenlerle kent, kamusal mekan işi tasarlamak için zor ama bir o kadar da büyüleyici bir ortam sunuyor.”

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir