“Troya Müzesi Açılışına Merkel ve Putin de Davet Edilmeli”

19 Ekim 2013

Zaman Gazetesi’nden Jülide Güngör, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Arkeoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Rüstem Aslan ile Troia Müzesi ve kaçırılan eserler üzerine bir röportaj gerçekleştirdi. Doç. Dr. Rüstem Aslan, kaçırılan Troia eserlerinin geri dönmesi için bir an önce uluslararası kampanyalar başlatılması gerektiğini, 2015 yılında açılması planlanan Troia Müzesi’nin açılışına kültürel savaş ganimeti tartışmalarını sürdüren Merkel ve Putin’in de davet edilmesi gerektiğini söyledi:

Troya Müzesi inşaatı geçtiğimiz günlerde resmen başladı. Müze açıldığında, Türkiye’den kaçırılan ve 44 farklı müze ve koleksiyona dağılan Troya eserlerinin geri dönmesi mümkün olacak. Doç. Dr. Rüstem Aslan’a göre müzenin açılışına, kültürel savaş ganimeti tartışmalarını sürdüren Merkel ve Putin de davet edilmeli.

Bir düş daha gerçekleşme yolunda. Başta Çanakkaleliler olmak üzere tüm Türkiye’nin, hatta dünyanın yıllardır beklediği Troya Müzesi inşaatı geçtiğimiz günlerde başladı. Üstelik çok da hızlı ilerliyor. Böyle giderse inşaatın 2014 sonunda biteceği söyleniyor; Troya Müzesi’nin de 2015 yılında açılacağı… Hatta tam da 1915 yılında kazanılan Çanakkale Zaferi’nin 100. yıldönümünde. Yani ışık göründü; özellikle de Troya’dan dünyanın dört bir yanına kaçırılan eserlerin yeniden ait olduğu yere, ülkemize getirilmesi ve sergilenmesi hususunda. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Rüstem Aslan’a göre bu, yüzyılın projesi. Detayları ondan dinledik…

Siz uzun zamandır Çanakkale’de ve kazıların içindesiniz. Süreç nasıl ilerledi?
25 yıldır Troya’daki çalışmaların içindeyim. Öğrenci olarak katıldığım kazılar konusunda master ve doktora yaptım, ayrıca kazı eş başkanlığı görevini yürüttüm. Çanakkale’ye ilk kez 1988 yılında geldiğimde Troya, harabe harabesi bir ören yeri; Çanakkale de ören yerinden kopuk, küçük bir sahil kasabasıydı. 1988 yılında Troya’daki yeni dönem kazı ve restorasyon çalışmalarını başlatan M. Osman Korfmann; öncelikle tarih öncesi ören yerleri için çok zor bir işe girişti: Troya’yı anlaşılarak gezilebilen bir yere dönüştürdü. Daha sonra da yaptığı arkeolojik keşifler ve yayınlarla oranın bir Anadolu kenti olduğunu ortaya koydu. Korfmann’ın asıl önemli başarısı; elde ettiği sonuçları sergi, yayın ve belgesel filmlerle topluma anlatması oldu. Korfmann ayrıca; Türkiye’deki ilk Milli Park master planının gerçekleşmesi için de büyük çaba gösterdi. Troya Tarihi Milli Park süreci 1996 yılında sonuçlandı. Bunun hemen sonrasında da Kültür Bakanlığı’nın girişimleriyle ve yoğun bir çabayla 1998 yılında Troya, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alındı.

Müze fikri ne zaman, nasıl ve hangi ihtiyaçlarla ortaya çıktı?
Çanakkalelilerin hayal bile etmedikleri Troya Müzesi fikri de yine 1998 yılından itibaren Korfmann tarafından dile getirilmeye başladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kararlı tutumu ve Çanakkale’deki siyasi iradenin projeye her anlamda sahip çıkmasıyla da süreç hızlandı. Çanakkale kentinin 25 km uzağında, Troya’nın yani Tevfikiye köyünün hemen bitişiğindeki müzenin projesi bir yarışmayla elde edildi. Oldukça önemli ve saygın jüri üyeleri günlerce tartışarak Ömer Selçuk Baz’ın projesini birinci seçti. Projede 10.000 metrekarelik bir gezi-sergi alanı bulunuyor. Karşımızda, ören yerini ezmeyen ve Troya’da tarih öncesi höyüğün öyküsünü anlaşılabilir bir şekilde sunan bir müze var. Troya; filmler, rekonstrüksiyonlar ve animasyonlar gibi modern müzecilik teknikleriyle mitolojisinden buluntularına kadar detaylıca anlatılacak.

Ankara ve İstanbul’daki müzelerde sergilenen Troya eserleri de bu yeni müzede toplanabilecek mi?
Bunun kararını Kültür ve Turizm Bakanlığı verecek. Ama tabii ki konsept yeni ve eski dönem eserlerin bir arada sergilenmesi üzerine kurulu.

Müze açılışını takip eden günlerde ne gibi gelişmeler olacak? Gerçekten de yurtdışına kaçırılan eserlerin dönüşü mümkün olacak mı?
Troya Müzesi’nin açılması arifesinde ulusal ve uluslararası kamuoyunu en çok ilgilendiren konulardan biri; Heinrich Schliemann’ın 1873 yılında Troya’dan kaçırdığı, ancak II. Dünya Savaşı sonrasında Rusların savaş ganimeti olarak Berlin’den Moskova’ya götürdüğü ve 1995 yılından itibaren Puşkin Müzesi’nde sergilenen ‘Troya Hazineleri’. Osmanlı İmparatorluğu’nun, topraklarından kaçırılan eserlerin geri dönmesi için başlattığı ilk hukuki süreç de yine Schliemann’ın kaçırdığı eserler üzerine… Osmanlı istediğini elde edememiş olsa da bu davanın sembolik bir önemi var. Şunu açıklıkla belirtmek gerekir ki ‘eserler çıktıkları yerde sergilenmelidir’ ilkesi akademik bir gerçek. Ancak bunun için eserlerin çıktığı yerdeki tüm fiziksel koşulların modern anlamda yerinde olması gerekiyor. Bu şart da Troya Müzesi’nin açılmasıyla sağlanacak. Müze açıldığında, Türkiye uluslararası komuoyunda sadece Troya Hazineleri’nin değil, Türkiye’den kaçırılan ve 44 farklı müze ve koleksiyona dağılan tüm Troya eserlerinin geri dönmesi için etik bir baskı yapabilecek; aynı zamanda hukuki süreci de daha etkili bir şekilde takip edebilecek.

Geçtiğimiz aylarda kaçırılan eserlerle ilgili oldukça olumsuz gelişmeler yaşandı. Türkiye bu konuda herhangi bir girişimde bulundu mu?
Önce olayı hatırlayalım: 20 Haziran 2013’te Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, St.Petersburg’daki ‘Uluslararası Ekonomik Forum’ kapsamında Hermitaj Müzesi’nde düzenlenen ‘Sınırların Olmadığı Avrupa’da Tunç Çağı’ başlıklı sergiyi Almanya Başbakanı Angela Merkel ile birlikte açmak istedi; ancak Almanya Başbakanı Merkel, sergi açılışını programından çıkardı. Putin’in yoğun çabaları sonrasında, son anda Merkel, açılışa katılmaya ikna edildi ve diplomatik bir kriz önlendi. Bu krizin nedeni Troya Hazineleri’ydi. Troya’dan kaçırılan eserlerin de bulunduğu sergiyi Merkel’le birlikte gezen Putin, II. Dünya Savaşı sonrasında Rus askerleri tarafından Almanya’dan kaçırılan eserlerin iadesiyle ilgili, “Gerçekten bir vatandaş için ne fark eder; yeri değiştirilen değerleri Almanya, St. Petersburg, Moskova ya da Türkiye’de görsün. Belki bu takdirde Türkler Schliemann’ın bulduklarını talep etmeyecek, biz de kimselerden Rus değerlerimizin iadesini istemeyeceğiz.” dedi. Düşünün… Troya’dan kaçırılan eserler, ikinci bir ülkeye kaçırılıyor ve sergilenmesi sırasında, eserlerin gerçek sahibi olmayan ülkenin politikacıları eserlerin akıbetini tartışıyor! Putin, sergi açılışındaki sözlerini bir politikacı olarak sarf etti. Merkel’in tavrı da politikti. Ancak Troya Hazineleri’nin aynı zamanda hukuki, bilimsel ve etik tarafları da var. Troya Müzesi açılışına, kültürel savaş ganimeti tartışmalarını sürdüren Merkel ve Putin’in de davet edilmesi; ama aynı zamanda çıktığı topraklardan koparılan Troya Hazineleri’nin, ödünç ya da benzeri bir anlaşmayla Türkiye’de sergilenme olanaklarının zorlanması gerekli. Bu amaçla müze inşasına paralel olarak, Troya eserlerinin geri dönmesi için bir an önce uluslararası kampanyalar başlatılmalı. Bunlar yapılırsa, hazinelerin geri dönüş süreci hızlanabilir. Troya eserleri her anlamda çıktığı topraklara ait ve ne olursa olsun geri dönmeli!

[Kaynak: zaman.com.tr]

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir