Unutulanlar – Kaybolanlar

Şuayip Odabaşı
02/02/2009
02 Şubat 2009

Günümüzde teknoloji o kadar hızlı gelişiyor ve ilerliyor ki sormayın.
Satın aldığınız bir şey, satın almamızla birlikte eskiyor.
Daha üstün nitelikteki bir ürün konuluyor önümüze.
Ayak uyduramıyoruz gelişmelere. Ne para yetiyor ne de zaman.
Bu söylediklerim, bilgisayar teknolojisinde çok geçerli.
Diğer sektörlerde de geçerli bu durum aslında.
Günümüzde, “Moda” kavramı bir girdap gibi içine çekiyor bizi. Bütün insanları tam bir tüketici yapıyor. Hem de sorumsuz bir tüketici.
**
Tüketmek, bizi büyük bir yarış içine sokuyor.
Tüketici olmak ise, çok büyük sorum(suz)luluklar yüklüyor bize.
Parası olan bu yarışın içinde alabildiğince, çılgınca koşuyor. Parası olmayanda debeleniyor.
“Demode” diye tabir edilenlerle gecikmeli olarak idare ediyor.
Bakın çevrenize, durmadan tüketiyoruz. “Cep telefonu” sayısı, nüfusumuzun iki katına yaklaşmış. Herkeste, nerdeyse iki cep telefonu. Hepimiz iş adamıyız. Cepten iş takibi yapıyoruz.
Adam, çocuğunun okuluna yardım yapmamak için her çeşit dümeni çeviriyor ve de cambazlığı yapıyor. Çocuğunun elinde en iyi cep telefonu. (Arkadaşlarına hava atacak) Cep telefonu ile oynadığı zamanın yarısı kadar, bir çocuk ders çalışsa, kitap okusa, tam bir ?kültürlü adam? olur. Olur da, nerde?
**
Mevsim sonu indirimler boşuna yapılmıyor.
Elde kalan malların gelecek yıla faydası yok.
Elden çıkarıp, paraya çevirmek lazım.
Mağazaların camlarında “çılgın reklâmlar.”
Neden?
Moda değişecek. İnsanlar modayı çok seviyor ya. Yeni ürünler çıkacak. Herkes küçük yakalı gömlek giyerken, benim büyük yakalı gömlek giymem, rüküşlük olur düşüncesiyle, ben de kaptıracağım kendimi modaya. Cebimde para olmasın. Kredi çılgınlığı yeter bize.
Artık üretilen her şey teknolojinin ürünü dedik.
Bin gömlek bugün, onbin gömlek yarın.
Yüz takım elbise bugün, bin takım elbise yarın.
Küçücük kasabada, terzilik yapan ?Terzi Mehmet? ne yapsın?
Konfeksiyon elbise satanlar, yeni moda, yeni çizgi satarken, “Terzi Mehmet” bu yarışı nasıl kazansın?
Kazanamaz.
Bütün terziler, bir bir kapılarını kapatıp sessizce işlerini kaybederken, bir iki terziye kalır meydan. Onlarda zor soluk alırlar.
Kalanlarında yapacağı en önemli iş, pantolon paçası yapmak, sökük dikmek.
Kilo verenlerin elbiselerini daraltmak. Geniş yakalı ceketleri modaya uydurmak.
Artık bayramlar öncesi, sabahlara kadar çalışan terziler ve terzi dükkânlarında yapılan sohbetler kalmadı.
Bir iki terzi inatla işlerine devam etmese, söküğümüzü dikecek kimsecikler kalmayacak memlekette.
**
Artık birçok yerde; terziler, yorgancılar, ayakkabı tamircileri yok.
Evlerin kapılarını, pencerelerini, tavanlarını özenle düzenleyen marangozlar, oymacılar yok artık.
At, eşek, öküz yerine herkesin evinin önünde bir traktör. Motosikletler nerdeyse evlerin odalarına girecek.
Arabacılar, semerciler, kısacası saraçlar yok.
Seyyar demir ustaları tükendi. Demirciler can çekişiyor. Sepetçiler, turistik amaçlı birkaç bölgede kaldı.
**
Artık kerpiç evlerde yok.
Yazın serin, kışın sıcak olan kerpiç evler. Kırmızı yerli kiremitli yorgun köy evleri yıkılmayı bekliyor. ?Baba Ocakları da tükeniyor.
Eski yapı ustaları da yok artık.
Betonarme, pencereleri bile dengeli olmayan, eğri büğrü, havasız evlerine mahkûm edildik.
Kerpiç evleri olanlar, kerpiç evlerini bozup kullanılmaz hale getiriyorlar günümüzde.
Modaya uyup evin sağına soluna ekler yapıyorlar. Yarısı kerpiç, yarısı beton evlerde yaşamaya çalışıyorlar.
Melez evler.
Güzelim kestaneden yapılmış pencere çerçevelerini bozup, plastik pencereler takıyorlar.
Evlerin büyük odalarında, önleri süslemeli şöminelerde yok artık. Her odada içine saklandığımız yüklükler, kapakları işlemeli gömme dolapları göremiyoruz yeni evlerde.
**
Yeni evlenen kızlar düğünlerde artık “sepi” sermiyorlar.
Düğün başlamadan önce oğlan tarafı bir dilim çörek üstünde “gelin helvası” dağıtmıyor. Kimse düğünlerde “dürü” götürmüyor. Gelen misafirlere “konak evi” verilmiyor.
“Aynalı Çeyiz sandıkları” çoktan yemlik oldu.
El işlemesi perdeleri atıp, yeni perdeler takıyorlar moda diye pencerelere.
Eski peşkirler, paçalı donlar makaslandı artık.
Ya el çantası oldu. Ya da televizyon örtüsü.
Yeni evlenenlerin çeyiz diye sundukları; parlak kumaşlarla kapatılmış, suntalar ve kavak tahtaları. Yatak odaları ve de koltuk takımları. Mobilya çılgınlığı.
Kimse artık çeyiz düzmüyor.
Her şey modaya uygun olacak. Gidip çarşıdan alacaksın.
Bir gelinin, beş-on yıl sonra büyüyen kızına;
“Bak bunu ben işledim”, demeye yüzü yok artık.
**
Birisi vefat ettiğinde o kişinin ailesi camiye bir halı veya kilim verirdi. Camilerin içi el dokuması halı ve kilimlerle doluydu. Bu değerli dokumalar kaldırılıp, camilerde depolara konuldu. Fareler, güveler yesin ve de çürüsün diye(!).
Camilere de cemaat daha düzgün saf tutsun diye, sentetik makine dokuması halılar döşendi.
Köylerde eski camiler de kalmadı. Camilerin geçmişten gelen kutsi yapısı ve kokusu da yok oldu gitti…
**
Köylerde, çeyiz sandığı, ekmek teknesi, fıçı ve çalkak ustaları vardı. Hepsi birer birer yok olup gittiler. Takıp taklavatları hurdacılar kaptı.
Ekmek hamuru naylon leğende tutuluyor. Ayran mikser (çırpıcı) ile yapılıyor. Mutfaklarda ?robotlar? var altık.

**
Eski dokuma tezgâhları odun yapılıp yakıldı sobalarda. Kirkitler, mekikler atıldı. Kimse halı kilim dokumuyor. Beş makine halısına bir dokuma kilim kampanyaları ile kilim ve halılarda elimizden kayıp gitti.
**
Eski radyolar, pikaplar ve plakları çok oldu çöpe atalı. Gramofon da neymiş. Taş plaklar da neyin nesi oluyormuş?
**
Bakırdan yapılma harannılar (tencere),tavalar, siniler, tepsiler? Bir bir hurdacılara satıldı. Keşkek kazanlarında son kalıntıları var birkaç kişide.
Bu duruma bağlı olarak; “seyyar kalaycılar” yok olup gittiler.
?Galaylı gapta aş bişirmek yok gali.?
Çentikli çanaklar, hoşaf kâseleri tarih oldu.
Eskiden, eski evlerin raflarına dizilen çentikli çanaklar içindeki sütlü aşlar da(Sütlaç) yok artık. Gizlice parmakladığımız, parmağımızın tadına doyamadığımız çocukluk günleri kaldı aklımızda. Bir de sütlü aş çanağını bozduğumuz için ensemize yediğimiz tokatlar?
Bazı yemekleri de kaldırdık sofralarımızdan. Kaçamak, göce aşı, pelte, şibit, bacana? Gençlerin bilmediği yemekler.
**
Tarihi belge niteliğindeki “eskileri” çöpe atıp yok etmesek olmaz mı?
?Kültürsüzlük? sapı dengesiz yapılmış kaşığa benzer. Sapı dengesiz kaşıkla deli bile çorba içmez. Fark edemediğimiz bir hızda, kültürsüz bir toplum olma yönünde ilerliyoruz. Bu çok acı bir şey.
**
Geçmişten, geleceğe elimizde ne kaldı?
Geçmişten neleri devraldık? Çocuklarımıza neleri miras bırakacağız?
Her bölgenin ve toplumun kendine özgü bir kültürü vardır.
Kültür, sürekli bir etkileşim içindedir. Bu hem manevi hem de maddi olarak devam eder. Değişim, kültürlerin en önemli özelliğidir.
“Yozlaşma ve bozulma” bir toplumun kültürünü olumsuz olarak etkileyen en önemli faktörlerden birisidir..
“Kültürel değişimler” geçmişten kopuk olmamalı. Bizi geçmişten geleceğe taşıyan, “derin kökler” çoktan söküldü, kurutuldu. Kök ile filiz arasındaki bağ yok artık.
**
Kültür, bir toplumun kimliğidir.
Unuttuklarımız ve kaybettikleriz bizim kimliğimizin bir parçası.
Kültürünüzü (benliğinizi) yok etmeyin.
Unutmayın; “kimliği olmayanın bir adım öteye gitmesi mümkün değildir.”
Kimliğinizi kaybetmeyin.

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir