Yıkmak ve Yapmak, Modernitenin Kalkınmacı Argümanı… Bir İskele Meydanı Teranesi…

İlginçtir, kentte İskele Meydanındaki büfelerin yerine yapılacak bina istisnasız 10 yıla yakın tartışma konusu oldu. Olmaya da devam ediyor. Son gündem şöyle; AKP milletvekili Mehmet Daniş buyurdu, “bu bina yapılmayıp, meydana katılmalıdır” diye… Daha tazesi ise, Ankara’dan konuya dair başmüfettişler tayin olmuş, buna kızan Başkan Ülgür Gökhan inşaatı bir süreliğine durdurdu.

Bu meseleler işin siyasi ve popülist yanı.

Benim gündemim, halkın kamusal alan kullanımındaki bu tür meydanların üzerine, siyasetin yaptıklarının geri planıdır. Hiçbir bağlamsız yıkmak ve yapmak üzerine gelişen zihniyetler…

Çanakkale’den şöyle bir örnek verebiliriz. 1960’lı yıllar kentin köy gibi görünmesini önlemek için belediye meclisi, deniz kenarı ve kordonu gündemine alır. Önce bu alandaki güzelim yalı, konak ve sıra evler yıkılacaktır. Böylece köy görünümlü eski binalar yok edilecektir. Sonra ise 6 katlı betonarme binalar denize nazır ve set şeklinde dizilecektir. Böyle de olur. Yani “gelişmek” için yıkmak ve yapmak, kalkınmak için rant temelli dönüştürmek şart olmuştur.

Bu örnekleri İstanbul ölçeğinde geliştirmek isterim. Menderes geniş bulvarlar açmak için Aksaray merkezli birçok yol açar ve binlerce yıllık Tarihi Yarımadayı tahrip eder. Dalan, Tarlabaşı kentsel dokusunun 300 yıllık tarihini bir bulvar açmak uğruna helak eder, yıkıp geçer. Dolayısıyla sağ siyasetin simgesi olan 1950’li ve 1980’li yıllar aslında gelişmek ve kalkınmak için tarihi yok ederek yıkmayı mubah görür. Özellikle 1980’lerin Dalan fırtınası bir başka aksıda beraberinde getirir. Çok katlı gökdelenlerin çağdaş gelişmenin anahtarı olduğunu benimser. İstanbul’daki gökdelenlerin %90’ının kararı bu dönemde verilmiştir. Evet, yıkmak ve yapmak… gelişme ve kalkınma…

Aslında, geniş meydan ve bulvar-yol oluşturmak sorun çözmekten çok uzaktır. Tam aksine otomobiller kentlerin merkezine daha fazla girerek, sorunları daha da çoğalmaktadır. Motorlu araçlar, başta tarihi kentler olmak üzere, tüm kent mekanlarının en büyük düşmanıdır.

İki yerel örnek verelim. Kilitbahir motor iskelesinin oralardaki eski belediye düğün salonunun olduğu parseldeki yapı yıkıldı. O dönemdeki “terane”; “bina yapmayıp halkın hizmetine bu tür alanları açmak” önermeleridir. Halbuki bu alanın tarihsel bir bağlamı vardır. Yalı caddesi ile sahili ayıran bir parseldir. Bu tarihsel bağlam yok edildi, ayrıca hiç sorun yokken, otopark yapılarak kentlerin en büyük düşmanı olan otomobiller bölgede çoğaltıldı. Yani sorun çözmek yerine sorun çoğaltıldı.

Gelelim ikinci örnek olan İskele Meydanına, terane yine aynıdır; motorlu araçlar için bu meydanı genişletmek. Bunu yaparken de, halkın kullanımı gibi bir teraneyi öne sürmek. Bu önermeyi yaparken de; “kalkınmacı fetişist gelişmenin” zihniyetini ortaya koymak. Biliyoruz ki, güncel tartışmalar siyasi popülizm üzerinden gelişiyor. Dolayısıyla samimiyet beklemek hayal olur. Ancak kullandıkları dil ve argüman, üslup ve yöntem, yılların uyutması üzerine gelişiyor. Yemezler…

AKP milletvekili meydan genişletip otopark yapmak için yıkmayı “gelişme ve kalkınma” olarak sunuyor. CHP’li Belediye ise hiçbir tarihsel bağlamı olmayan bir bina yapmayı “gelişme ve kalkınma” olarak sunuyor. Bu iki siyaset bir başka zaman kesitinde tam tersini savunup, önerebilir.

Biz kentlerimizi daha nitelikli müzakere süreçleriyle geliştirmeliyiz.

Mimar İsmail Erten Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir