Lapseki ve Pegasus

Bir akşamüstü, Dardanos’ta deniz kıyısındayım.

Şehitler Abidesi’ne doğru

Güneş, batarken poz veriyor. Deniz çarşaf gibi, günü bitirmenin yorgunluğunu atma derdinde.

Bizim derdimiz daha başka.

İlköğretim 7. ya da 8. sınıf öğrencisi olduğunu zannettiğim kızlar, yanımıza gelip durdular.

Aslında bu devirde tanımadığınız bir kişiyle/kişilerle konuşmak çok doğru değil, hatta tehlikeli bile.

Çocuklar, Çanakkale merkezdeki bir ilköğretim okulunun öğrencileriymiş.

Çocuklardan fotoğrafımızı çekmelerini istedik.

Çektiler.

Kendimi tanıttım. Aklıma takıldı sordum.

“Dardanos’ta mı oturuyorsunuz?”

“Hep birlikte “evet” cevabını aldım.

“Dardanos ne demek, ya da bir kişiyse kimdir?”

Cevap yok.

Valiliğin önünde bir at var, o atın adı nedir?

Cevap yok.

Daha sonra, lise öğrencilerine de sordum.

“Truva Atı’nı tanıyan çıkmadı.”

Dardanos, deniz kenarında yazlıkların olduğu bir yer işte. Bir tatil köyü.”

“Pegasus nedir?”

Birçoğu havada görmüş.

“Havayolları” cevabı anında çıkıyor ağızdan.

Bir tek öğrenci cevap verdi.

“Uçan at”

Birçok Çanakkaleli, arkeoloji müzesine gitmemiş daha.

Üniversiteye, öğrenim görmeye gelen öğrencilerin çoğu da müzeyi bilmiyor.

Herkesin her şeyi bilmesini isteyecek halimiz yok.

Truva Atı’nın önündeki etiketi okuyup da çok şey öğrenilebilir aslında.

Cep telefonu dışında, bir şey okumadığımız için, olmuyor bazı şeyler.

“Ezberlemeyelim” diye karşı gelenler olabilir. Cep telefonlarını ezberleyenlere söyleyelim bunu.

Bu işler, ezber bozan bir şey, merak işi.

*

Bazı öğretmenler bile Truva Atı ile ya da mitoloji ile kafa buluyorlar.

“Kordon’da gezdim” demiyor adam, “beygirin çevresinde bi tur attım” diyerek kime gönderme yapıyor, bilmiyorum.

*

Çanakkale’mizin sınırları içinde, her ilçemizde bir mitolojik kalıntı ve öyküsü var.

Elin oğlu bu olayları sinema sanatı içinde öyle bir kullanıyor ki, şaşıp kalıyoruz. Sonrada filmde kullandıkları atı getirip bize hediye ediyorlar.

Birde bakıyorsunuz; “Aaaaa Troia Çanakkale sınırları içindeymiş” diyenler ağzı açık bakıyorlar. Burnumuzun önündeki bir şeyi yeniden keşfediveriyoruz.

Garip değil mi?

*

Lapseki ilçemizi çok iyi bilmem.

Sadece İstanbul’a giderken, iskelede bineriz araba vapuruna, geçer gideriz. Araba vapurunda, on çay parasına içtiğimiz bir çayın parasını da unutmayız elbette.

Gelibolu’da hiç durmayız.

“Piri Reis Geliboluluymuş” gibi sözler duyarız. Bu kadar.

Lapseki dendi mi aklıma, bir çay bardağına sığmayacak kadar büyük kirazlar gelir. Yol boyunca meyve satıcıları gözüme takılır, Çanakkale’ye doğru.

Çardak Güreşleri olur, gidemem. Umurbey derler, aklıma şeftali gibi meyveler gelir.

Aslında, hep güzellikler gelir aklıma.

Biga’dan Çanakkale’ye gideceğim. Bindim otobüse, Lapseki’de iniverdim, plansız programsız. Otobüslerin durduğu yer daracık bir alan. Portatif otobüs yazıhaneleri sıralanmış. Kamil Koç firmasının sorumlusu arkadaşım Vedat Ege ile buluştuk yıllar sonra.

Yazıhanenin kapısından iskelenin girişi görünmekte. Deniz kenarında bir anıt. Kanatlı bir beyaz at. Alnında da bir boynuzu var.

İşte bu Pegasus.

Kamil Koç yazıhanesindeki genç adam, bir dakikada anlattı Pegasus’u.

Pegasus ve Lapseki.

Yunan Mitolojisindeki kanatlı atın adı “Pegasus.”

Pegasus; Deniz tanrısı; Poseidon ile yılan saçlı Gorgon Medusa‘nın oğlu ve dev Chrysaor‘un kardeşi olduğuna inanılırmış. Ayrıca Zeus’un oğlu Herkül’ün de kardeşi olarak bilinirmiş.

Kanatlı at Pegasus’un Türk mitolojisindeki adı Tulpar‘mış.(İnternet)

Biga adının Pegai’den (Pegasus) geldiği bilen Bigalılar, kaşla göz arasında Pegasus’u Lapsekililere kaptırmışlar. Vallahi İskele Meydanına yakışmış bu heykel.

Pegasus’u görenler, Lapseki’yi kesin unutmazlar artık.

Tarihte Lampsakos şehrinin sembolü olarak kullanılan ve paralara resmedilmiş
olan Pegasus (Kanatlı At), şimdilerde Lapseki’de limanda, görenleri selamlamakta.

*

Lapseki’de deniz kıyısındayım. Geçen gemileri izliyorum. Karşıda Gelibolu.

Gelibolu’da yatır dolu. Versinler, isterse vermesinler…

Başka ne var.

Deniz var.

Çok gizemli geliyor bana, geçen gemiler.

Bin yıl önce geçen gemilere benzetiyorum, denizin yüzündeki demir yığınlarını.

Bazen gemileri kontrole giden botlar olur ya, biniyorum Pegasus’a, uçuyorum gemilerin üstünden. Yırtık yelkenli gemilerde, kürek çekiyor forsalar. Yelkenlerini yeniliyorum gemilerin. Bütün forsaları azat ediyorum Lapseki’de. Göndermeden önce besliyorum onları Lapseki’nin o güzel meyveleriyle.

Pegasus bana beyaz bir özgürlüğü hatırlatıyor.

Denizin maviliği üstüne düşmüş, Pegasus’un gölgesi.

Gölgelerin sahibi, Güneş.

Deniz, Pegasus.

Hepsini içine alan Lapseki.

Bu gün ne yaptım ben.

Lapseki’de dört saat geçirdim.

Arkadaşımı gördüm.

Pegasus’u yeniden tanıdım.

Gemilerin yelkenlerini yeniledim.

Lapseki’de, mor külhani adamı (Ece Ayhan) hatırladım.

Erikler aldım, morlu morlu.

Ömrümün dört saatini, Lapseki’de yeniledim.

Şuayip Odabaşı Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir