Raf Ekmek

Şuayip Odabaşı
18/02/2012

Kepez’de belediyenin ikinci kat çıkış merdivenin sağ tarafında bir camekân.

Üstünde, “Raf Ekmek” yazmakta.

Üstünde bir liste.

Şubat ayı listesi.

Listenin üstünde de bir kalem.

Listede karınca gibi çarpı işareti.

Listede boş geçen yok. Adı yazılı herkes, öğretmenin yoklama defteri gibi, devam ediyor ekmek almaya.

Camekânın içinde ekmekler vardı, ilk gördüğümde.

Belediyeye çıkıp su faturasını ödedim.

On beş dakikalık bir zaman diliminde, merdivenlerden inerken baktım, camekânın içindeki yirmiye yakın ekmekten bir tane kalmış.

Listede tam “62” kişinin adı yazılı.

Her gün bu camekândan altmış iki çarpı üç; 186 ekmek alınıyor.

Dolduruyorlar, boşaltıyorlar.

Doldur boşalt oyunu.

Oyun değil bu. Bir gerçeğin ta kendisi.

Batı’nın en batısında, ekmeğe muhtaç insanlar varsa, bir camekândan günde birisi üç defa ekmek alıyorsa eğer; fakirlik zirve yapmış demektir.

Bu insanların içinde fakir vardır, inanırım.

“Beleş ekmek var, alalım” diyen yüzsüzlerde vardır.

O yüzsüzler varsa eğer, fakirlerin günahı boyunlarına olsun.

Bu ön yargılardan kurtulamıyorum.

Neden mi?

Doğalgazlı evde oturup, belediyeden kömür yardımı isteyenleri duyduğumdan.

Ya da üç katlı evi olup ta yardım alanları gördüğümden.

Ve ya; parası pulu evi barkı olup ta, belediyeden bebeğine süt parası isteyenleri gördüğümden.

Bak, fakirler utanır.

Yüzsüzlerin utandığını görmedim.

Fakir kendisini gizler.

Yüzsüzün yüzüne tükür, “Yarabbi Şükür” der.

Böyle karıştı ortalık.

*

Bir zamanlar askıda çay vardı.

Bazı lokantalarda garibanlara verilecek, yemek listesi var.

Toplum içinde elbette sosyal yardımlaşma olmalı. Sosyal yardımlaşma çok önemli.

Bizler; “komşusu açken yatan bizden değildir” diyen bir inancın insanlarıyız. Bu hadisi şerif İslam’ın özünü anlatır.

Özde kayıplar var.

Yardımlaşmanın niteliği değişti artık.

İnsanlar, emek harcamadan bir şeyleri elde etmenin rahatlığına erdiler.

“Armut piş, ağzıma düş” mantığı geçerli günümüzde.

İşsizlik var diyorlar memlekette.

Vardır.

Hiç kimsede bulduğu işte çalışmıyor. Ya da bir iş için bir adam arasak, kimse gelmiyor. Bulsak ta işi beğenmiyor, gelip çalışmıyor. Parayı az bulanlar daha çok.

Niye çalışsın ki; “beleş çay var, bazı lokantalarda yemek beleş, bazı belediyelerin önünde de “rafta ekmek” var.

Bir enayi buluruz, ekmeğin içine sürecek tereyağını da alırız.

Daha ne olsun?

Ooooohhh!

“Yarım dönüm bostan, yan gel yat Osman.”

*

Kepez Belediyesi’nin önündeki bu raflara ekmeği kim koyuyor?

Ekmeği alanlar belli.

Ekmeği bırakanlar belli değil.

Kepez’deki fırınlar bırakıyordur.

“Hayırsever” bir vatandaş, fırının birisine parasını verip gönderiyordur.

Birileri ekmek bırakıyor.

Birileri ekmek alıyor.

Bu çözüm kesinlikle kalıcı bir çözüm değil.

Bu memlekette fakirliği de bitirmez.

Birileri verdiği ekmekle, vicdanlarını rahatlatabilir.

Ya ekmek alanların hali ruhiyatı ne olacak?

Sadece ekmekle iş bitmiyor ki.

Bu bir çözüm değildir.

Değildir de, açlığı bir süre önler.

Bir gün bu raf ortadan kalkar gider. Kimse de fark etmez.

Sonrası?

*

Bir gece eve gidiyorum. Kepez Meydanı’na beş dakikalık mesafede, bir caddenin üzerindeyim.

Kepez’in köy olduğu günlerden kalma, derme çatma evin içinde, bir yaşlı adam.

Caddeye bakan, daracık perdesiz bir pencere. Evi aydınlatan, küçücük bir lamba.

Evin içinde teneke bir soba. Kirden rengini kaybetmiş bir yatak ve yorganlar. Paçavrası çıkmış battaniyeler.

Evin bir köşesi, karton kutularla dolu.

Dede bakımsız. Sobanın başına oturmuş. Sobanın kapağındaki hava deliğinden kartonları parçalayıp sobaya atıyor. Belli ki sobanın boruları dolmuş.

Evin içi duman içinde. Pencereden duman sızıyor. Kapıdan duman çıkıyor. Dede de sadece o günlük ısınma derdi var. Boğulmaması da mucize bir şey.

Allah bilir, yiyecek bir şeyi de yoktur, bu dedenin.

Ben böyle bir ev içini, on yıl çalıştığım Batman’da görmedim.

Alın size fakirliğin daniskası.

Hem de Kepez’de.

*

Rafa ekmek koyanlar…

Çevresindeki insanlara yardım edenler…

Her konuda yardımlarını esirgemeyenler…

Kepez Belediyesi.

Sizlerden, “Allah razı olsun.”

Olsun da!

Bu fakirlik;

Ne “askıda çayla.”

Ne de “Rafta ekmekle” biter.

Bu da böyle biline…

Şuayip Odabaşı Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir