ÇOMÜ’den Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’na Fahri Doktora

15 Aralık 2014

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) İÇDAŞ Kongre Merkezi Koca Seyit Salonu’nda gerçekleştirilen Fahri Doktora Unvan Törenine Çanakkale Valisi Ahmet Çınar, ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner, İl Emniyet Müdürü Yılmaz Özden, İl Jandarma Komutanı J. Kd. Albay Enver Aydın, Çanakkale 2015 Koordinasyon Merkezi Genel Sekreteri Mahmut Akkuş ile Senato Üyeleri ve çok sayıda davetli katıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından müzik dinletisi sunuldu.

“Aramızda Türk Dünyasının yetiştirdiği abide isimlerden bir tanesi yaşıyor”

ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner konuşmasında şunları söyledi:

“Bugün aramızda Türk Dünyasının yetiştirdiği abide isimlerden bir tanesi yaşıyor. Bugün sizlerde kendisi görmüş ve tecrübe etmiş olacaksınız. Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu tarihte yaşamış olan önemli isimlerden bir tanesi, o nedenle salondaki herkes gibi kendimi de şanslı addediyorum. Kabul etmek gerekir ki Türk Dünyası özlediğimiz bir vaziyette değildir. Zaman zaman duyarım bu Araplar birlik olamıyorlar ve hiçbir sorunlarını çözemiyorlar gibi serzenişler duyarız ve üzülürüz. Maalesef Türk Dünyası da özlediğimiz ve istediğimiz vaziyette değildir. Baktığımız zaman Kerkük’ün hali insanın yüreğini burkmaktadır. Suriye’de 1 milyonu aşkın Türkmen’in sorunun konuşulduğunu dahi görmüyorum. Doğrusu bu da ayrı bir yara olmalıdır. Bakıldığında Sincan Bölgesine Türk dünyasının ana yurdu, ata yurdunda Türkler en temel ibadetlerini dahi gerçekleştirmeyecek bir vaziyetteler. Geçtiğimiz Ramazan Ayında oruç tutmaları dahi yasaklandı ve Çin Sincan bölgesindeki hapishaneler Türklerle dolu hale geldi. İran’a baktığımızda İran’daki Azerbaycan Türklerinin İran hapishanelerini doldurduğunu, hapishanelerde en çok konuşulan dilin Türkçe olduğunu görüyoruz. Ne yazık ki sadece esaret altında olan ülkelerde değil, kendi yöneticileri altında da Türklerin vaziyetinde sorunlar var. Örneğin Özbekistan’a baktığım zaman sanki işgal edilmiş bir ülke gibidir. Yani en temel insan haklarının çiğnendiği yerler arasında Türk Dünya’sındaki bazı devletlerin adının geçiyor olması, en sert yönetimler sıralanırken ilk beşte birkaç Türk devletinin adının geçiyor olması ayrı bir üzüntü kaynağı. Kırım ise en sıcak ve yakın kanayan yaralarımızdan bir tanesi. Belki bu salondaki genç arkadaşlarımız Kırım’ın ne anlama geldiğini çok fazla bilmiyor olabilir. Birazdan bunu yaşayan bir isimden öğreneceksiniz. Fakat Kırım nedir diye sorarsanız, benim hissiyatım İstanbul’dan sonra benim için ikinci mühim noktadır, Osmanlı İmparatorluğu açısından baktığınızda. Osmanlı’da hanedan durduğu zaman devam etmesi gereken yer normal şartlar içinde Kırım’dır. Karadeniz bir Türk gölüydü fakat gerileye gerileye İstanbul’a Edirne’ye kadar bu gerileme geldi. Kırım ise dost olmayan eller altında yüzyıldan uzun bir süre zulüm yaşadı. Ve ne yazık ki bugün de o sıkıntılar devam ediyor. Uluslararası hukuka aykırı biçim de Kırım Türkleri yakın bir zamanda elde ettikleri birçok hakkı da kaybetme noktasına geldiler. Peki, bu vaziyetten nasıl çıkılır, bu konu da birkaç cümle söylemeden duramayacağım. Çünkü içimiz kanıyor veya içimizin kanaması gerekiyor. Bu tablo karşısında insanların bu kadar sakin durmaması gerekiyor. Bizler Araplar için neden bir araya gelemiyorlar diye kendi kendimize sorarken, dışarıdan bakan insanlarında bizim için aynı şeyleri söylediklerini düşünüyorum. Ama bizler bu kanaatte değiliz, sokakta insanlar bu vaziyetin vahametini iliklerine kadar hissetmiyor. Ama bence bu salonun bunu hissetmesi gerekiyor. Çünkü bu salonun çıkış kapısı eğitim-öğretim kurumlarıdır. Geçmiş nesillerin yapamadığını, bugün ki neslin yapamadığını önümüzdeki nesillerin daha iyi yapması gerekir. Daha iyi bir Azerbaycan, Kazakistan, en azından bağımsız bir devletteki haklara sahip esaret altındaki diğer Türk halkları ancak ve ancak şu salonda bir bilinç oluşursa ve buradaki gençler bu değişimi yapmaya karar verir, içini doldurur ise mümkündür. Kırım’ın derdini Türkiye’de bile yeterince konuşmuyorsak Birleşmiş Milletler de Avrupa’da, Kuzey Amerika’da ve Japonya’da konuşmuyoruz demektir. Hukuk diliyle, siyaset bilimi diliyle, sinema ve sanatın diğer dallarının ve sporun diliyle konuşmuyorsak, emin olunuz hiç bir şey yapmıyoruz demektir. Topla, tüfekle zaferlerin kazanıldığı dönemde değiliz. O nedenle bu salonun evvela bu şuuru kazanması bu şuuru bütün bir ülkeye yayması ve o uğurda mücadelesini sabırla, kararlılıkla göstermesi gerekiyor. Üniversitemizde Türk Dünya’sından çok sayıda öğrencimiz var. Bu sayıyı arttırabilmek içinde elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Hem Türk Dünya’sından hem de Müslüman coğrafyalardan çok sayıda öğrencimiz var.
Mesela Batı Trakya önem verdiğimiz yerlerden bir tanesidir. Kırım mesela son olaylarla dikkatimizi çeken ve daha çok öğrenci çekmeye çalıştığımız yerlerden bir tanesi. Üniversitemizde de Kırım’dan iki öğrencimiz var ve bu sayının artmasını ümit ediyoruz. Bu bağlamda öğretim üyesi arkadaşlarımdan da bu hususta çalışmalarını özellikle rica ediyorum. Kırım’dan daha fazla öğrencimizin gelerek daha donanımlı ve farklı noktalara gelebilmesi için elimizden geleni yapalım. Çünkü Türk Dünyası için mücadele hamaset değildir.
Sizlerin huzurunda sıradan bir Türk olarak, Kırımoğlu’na teşekkür ederek, saygılarımı sunuyorum ve ellerinden öpüyorum.”

“Mustafa Aga, vatan konusunda en büyük sembol isimlerden”

Çanakkale Valisi Ahmet Çınar da konuşmasında şunları ifade etti:

“Saygıdeğer Mustafa Aga, Sayın Rektörüm, Kırım Derneğinin Başkanı, Kırım Ajansından gelen basın mensupları, Kırım’dan gelen heyet, değerli akademisyenler ve öğrenciler.
Yeryüzünde vatan kavramının en çok anlam bulduğu, en çok derinlik, ufuk kazandığı, en çok hissedildiği toprak parçası kuşkusuz Çanakkale’dir. Bu yıl Çanakkale Savaşı’nın, Dünya Savaşı’nın 100. Yılına girdik. Mehmet Akif Ersoy’un deyimiyle küçücük bir karada dünyanın her yerinden insanların işgale geldiği, kara, deniz, hava savaşlarının en yoğun yaşandığı ve adı harp tarihine kazınmış olan büyük bir savaş. Çanakkale’de adı bilinmeyen yüzlerce gazi, şehit, kendi vatanı için evlatlarını yollayan anneler, eşlerini savaşa yollayan sevdalılar, canlarını ortaya koyan bir millet söz konusuydu.
Bunlar kahramanlık mısraları gibi her zaman söylenir ve söylenmelidir. Bu böyle, bu doğru ve bunu böyle hissetmemiz gerekir.
Tüm Türk dünyasının Mustafa Aga’sı. Kırım’daki tüm Türkler ona Mustafa Aga der. Ben de Kırım’da görev yaparken böyle söylemeye alışmıştım.
Mustafa Aga, vatan konusunda en büyük sembol isimlerdendir. Vatan sevgisini en çok hissedenlerden, vatanın ne olduğunu yeryüzündeki herkesten çok bilen bir isimdir Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu.
Mustafa Aga, Stalin döneminde 22 milyon insanın öldüğü, insanlığı selamete çıkaracağız diyerek yola çıkılan vahşi bir anlayışın, bir rejimin zalim bir liderinin başta olduğu bir dönemde 6 aylık bir çocukken Kırım’daki Kırım Tatarları Türkler bir günde Kırım’dan çıkarıldılar. Kırımlıların söylediklerine göre ’15 dakika içinde buradan çıkıyorsunuz’ dediler onlara. Yurttan çıkmak, köyden çıkmak, evden çıkmak gibi zor bir karar için sadece 15 dakika var. Bu zalimlerin biraz insaflıları, 3 saat vermişler Kırım’ın boşaltılması için.
Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu daha 6 aylık bir çocukken köyünden, yurdundan koparılıp, sürüldü. Çok daha acılı hikayeler de var. Kırım’ın tamamen boşalttığına dair Stalin’e rapor gidiyor. Sonra fark ediyorlar ki Arabat Köyü’nü boşaltmayı unutmuşlar. Sonra ‘biz bu görevi tamamlayamadığımızı Stalin’e söyleyemeyiz, kellemiz gider’ diyerek köyün yaşayanlarını bir gemiye doldurup, gemiyi açıkta batırıyorlar. Sadece liderlerine işlerini eksik yaptıklarının raporunu vermekten korktukları için bir köy dolusu insanı öldürüyorlar. Bunun gibi birçok lider denizde boğulmak suretiyle şehit edildiler. Kırım, Osmanlı hanedanlığıyla akrabalık ilişkileri olan eğer hanedanlığın başına bir şey gelecek olursa başa geçecek şekilde olan bir yapı.
Bu 6 aylık çocuk sürüldükten yıllar sonra, zalim bir düzen, kimin, ne zaman, nasıl kaybolacağı belli olmayan, insanın çok çabuk yok edilebildiği, sesini çıkaranın, kafasını kaldıranın, kafasının koparılabildiği, hesabın sorulmadığı, insan hakları, hukuk, devlet gibi hiçbir şeyin olmadığı dönemde Mustafa Aga, o küçük çocuk Allah’ın bahşettiği bir lütuf gibi bütün Tatar halkının sesi, iradesi, sözcüsü oldu. Ve bir başkaldırı yaşadı. Tarihte kahramanlar boşuna kahraman olmuyor. Onları büyük kılan yaşadıkları hayat içerisinde yapmış oldukları işlerdir. Cenabı Allah onlara ömür bahşettiği için de büyük oluyorlar. Biz üniversite dönemindeyken Mustafa Cemiloğlu bir masal kahramanı gibiydi. Yaptıklarıyla masallardan çıkıp gelen bir dev gibidir. Türkiye’de masallara, şiirlere konu oldu, adına tiyatrolar oynandı.
Daha sonra Türkiye’de; Abdülcemil Kırımoğlu’nu hapishanede şehit ettiler diye bir haber yayıldı. Türkiye’de Kırımoğlu için gıyabi cenaze namazları kılındı. Ve o dev hala dimdik yanımızda, aramızda. Çanakkale gibi vatanın anlam bulduğu bir yerde, vatanın ne olduğunu en iyi bilen adamın bu şehirde, bu salonda olması bizim için büyük bir onur ve mutluluktur.
Bütün Kırım Tatarları sürüldüler ve daha sonra dönüşler başladı. Geriye 280 bin Kırım Tatarı dönebildi, 80 bin kadarı dışarda kaldı. 80 bin kişinin önemli çoğunluğu fakirlikten dönemediler. Bir kısmı evlendiği için bir kısmı da düzenini kurup zengin olduğu için dönmedi. Şu anda Kırım’ın 2,5 milyon kadar nüfusu var. Resmi belgelere baktığınızda Kırım Tatarlarının Kırım’daki oranı %13 görünür.
Mustafa Aga büyük bir aksiyon adamı, büyük bir direnişçidir. Mustafa Aga en zor zamanlarda hayatını her türlü tehlikeye atarak vatanı, milleti için milletinin önderliğini yapmış olan büyük bir kahramandır.
Mustafa Aga Dünyada insan hakları savunucularının çok yakın ilişkiler kurduğu, örnek gösterdiği büyük bir insan hakları yöneticisidir. Her yönüyle bütün mazlum milletlerin, vatanına kastedilenlerin, bütün vicdanlı insanların bir sembolü ve değeridir. Özellikle gençlerimizin bunu mutlaka bilmeleri gerekiyor.
Dağıstanlı Yazar Resul Hamzatov’a soruyorlar ‘Dağıstan mı büyük? Hindistan mı büyük?’ Hamzotov ise ‘Ben biliyorum ki insan yüreğinden daha büyük bir yer yok. Benim yüreğimi Dağıstan dolduruyorsa ondan büyük ne vardır?’ diyor. Bütün alemde insan yüreğinden daha geniş bir yer yoktur. Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’da o kocaman yüreğine Kırım’ı doldurmuş bir lider.
Ben de Kırım’da iki yıl bulundum ve Mustafa Aga’yla birlikte çalıştık. Kırım’ı tanımış olmaktan, Kırım’da yaşamış olmaktan, az da olsa Kırım’a hizmet vermiş olmaktan büyük onur duyuyorum. Ve Mustafa Aga’ya şehrimize tekrar hoş geldiniz diyorum.”

Çanakkale Valisi Ahmet Çınar’ın konuşmasının ardından fahri doktora unvan törenine geçildi. Senato adına kararı ÇOMÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Saçar okudu.
Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’na cübbesini ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner ile Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Mustafa Saçar ve Prof. Dr. Feyzi Uğur giydirirken, Fahri Doktora Unvan belgesini ise Çanakkale Valisi Ahmet Çınar takdim etti.

Fahri doktora töreninin ardından Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu bir konuşma yaptı. Karadeniz’in öteki tarafında yaşayan Kırım Tatar Türkleri adına herkesi selamladığını söyleyerek sözlerine başlayan Kırımoğlu, Kırım Tatarlarının tarihinin çok büyük facialarla dolu olduğunu söyledi. İkinci dünya savaşı sonrası Kırım Tatarlarının çok büyük bir sürgün ve soykırıma uğradığını belirten Kırımoğlu, o tarihten sonra Kırım Tatarlarının ülkelerinde yaşamak için demokratik yolla mücadelelerini sürdürdüğünü ve topraklarının işgalcilerin eline geçmemesi için ellerinden geleni yaptıklarını ve yapacaklarını belirti. Kırımoğlu şunları söyledi:

“Demokratik yöntemlerle mücadele etmeye çalıştık ve böylede çalışmaya devam edeceğiz. İşgalden sonra Rusya Başkanı Putin ile telefonda görüşme imkanımız oldu. Bizim için müzakereye oturmanın koşulunun öncelikle Rusya’nın askerlerini topraklarımızdan çekmesi olduğunu söyledim. Rusya bunu kabul etmedi ve halkımıza yönelik çok büyük bir baskı var. İnsanlarımız kaybolmaya başladı. Yani insanlarımızı kaçırıyorlar ve öldürüyorlar. 19 kaçırılan insanımız var. Kaçırılan soydaşlarımızın cesetlerini bulduk. Birçok insanımız vatanlarını terk etmek zorunda kaldılar. Bugüne kadar 10 binden fazla Kırım Tatarı topraklarını terk edip Ukrayna’nın çeşitli bölgelerine yerleştiler. Yani insanlar yıllarca vatanları için mücadele edip vatanlarına döndükten sonra bu durumlardan dolayı yeniden vatanlarını terk ettiler. Bizler bu noktada tüm dünya kamuoyunun ve elbette ki Türkiye Cumhuriyeti’nin desteğine muhtacız. Çözüm yolları konusunda çeşitli fikirler var. Bunlardan biri Putin ile anlaşma. Ancak şunu söylemeliyim ki Kırım yarımadasında demokratik özgürlükler yok. İnsanlar birbirleri ile konuşmaya bile korkuyorlar. Herkes, her şey dinleniyor. Bu işgale karşı birisi fikrini söylerse yargılanmakta. Bunun çözüm yolu ve tek yolu Kırım yarımadasını işgalden kurtarmak ve elbette bu yolda Türkiye Cumhuriyetinden gerekli adımları bekliyoruz. Ben eminin Kırım bir gün işgalcilerden boşaltılacak. Ben yarım yıldan beri kendi vatanıma giremiyorum. Yasakladılar. Ama bir gün biliyorum ki mutlaka Kırıma gireceğiz ve işgalcileri Kırımdan kovacağız. Bunun başka yolu, çaresi yok.”

“Keşke Annem ve Babam Hayatta Olsaydı da Bu Diplomayı Gösterseydim”
Kırım Tatarlarının kendi çocuklarını okutmak için çok büyük fedakarlıklar yaptıklarını belirten Kırımoğlu, kendi ailesinin de çocuklarının üniversiteden mezun olduğunu görmek istediğini ama koşullardan dolayı bu durumun gerçekleşmesinin mümkün olmadığını kaydederek, “Şimdi bugün Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin fahri doktora diplomasını aldığımda aklıma ilk gelen şey keşke annem ve babam hayatta olsaydı da bu diplomayı gösterseydim oldu” dedi.

Şehitlikleri de ziyaret ettiklerini belirten Kırımoğlu şehitliklerde yüzlerce Kırım asıllı insanın da olduğunu Türklerin o dönem Osmanlı’yı korumak amaçlı Çanakkale’ye savaşmaya geldiğini ifade etti.

[comu.edu.tr]

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir