Farklı Bir Avrupa ve Polonya ile Değişim Programı Anıları

Troya Çevre Derneği’nin hazırladığı projeyle Avrupa Birliği gönüllü programı çerçevesinde deneyim paylaşımı gerçekleştirmek için Polonya’ya giden Sevinç Uysal, Keriman Savaş ve Feyiz Beçik Polonya anılarını aktarıyor:

Farklı Bir Avrupa ve Polonya ile Değişim Programı Anıları
Çanakkale’den Troya Çevre Derneği’nin hazırladığı bir Avrupa Birliği projesi için gönüllüler arandığında ilk aşamada yabancı dilimiz yetmez diyerek kenarda kalmayı düşündük. Fakat dernek başkanı Oral Bey, bizi yüreklendirdi ve başvurularımızı yaptık. Elemeleri geçip seçildiğimizi haber verdiklerinde korkumuz daha bir depreşti. Ama içimizi aynı zamanda tatlı bir telaş da kapladı. Ne yapacaktık? Nasıl olacaktı? Yapabilir miydik? Bu ve bunun gibi yüzlerce soru aklımızı kurcalamaya hatta bizleri zaman zaman da uykusuz bırakmaya başlamıştı. Heyecanımız, dernek binasına her gidişimizde biraz daha geçmeye başlamıştı. Hazırlanan programı bize her anlattıklarında tamam diyorduk, ama daha kapıdan çıkınca yeni heyecanlara kapılıyorduk. Ta ki Üniversite’mize gelen Polonyalı Erasmus öğrencisi Klaudia ile tanışıncaya kadar.

Dernek yönetimi, bizleri, Polonya’ya gittiğimizde yabancı hissetmememiz için Klaudia ile bağlantıya geçmiş ve bizlere ilk aşamada pratik lehçe konuşmaya ve Polonya kültürü hakkında bilgiler vermeye hazırlamıştı. Heyecanımız geçmiş, farklı bir Avrupa ülkesi hakkında deneyimlerimizi her geçen gün yeniliyorduk. Lehçe dersleri haricinde aynı zamanda temel İngilizce dersleri de aldık. Bu yaştan sonra birde bunları mı öğreneceğiz diye içimizden geçirdikçe, hatta torunlarımız bile bazen bizimle dalga geçmeye çalıştıkça daha çok hırslanıyorduk. Artık gitme zamanı gelmiş idi. Biletler hazır, sağlık sigortamız tamam idi. İstanbul gittik ve oradan Varşova’ya uçtuk. İlk kez gittiğimiz bu yerde bizi karşılayacakları ifade edilenler ya gelmezse ne yapacaktık? Hiç bilmediğimiz tamamen yabancısı olduğumuz bir yerde ne yapardık? Ama planlandığı gibi, Tomasz bizi karşıladı. Daha ilk aşamada ısındık ona. Gençten akıllı birine benziyordu. Bize de çok sıcak davranıyordu. İlk aşamada bize Varşova’yı gezdirdi. Oradan sürekli kalacağımız Brodnica (Brodnitza)’ya ve Pokrzydwo (Pokşidova)’ya geçtik. Araba ormanların içinden geçer iken bu ağaçlar ne kadar büyük diyerek geçirdik içimizden. Kalacağımız yer küçük bir pansiyon idi. Temiz ve sıcak idi. Yemekleri bizim damak zevkimize çok da benzemese de uzak da değildi. Daha çok patates üzerine idi ama aynı zamanda diğer baklagiller de vardı. Sadece baklagilleri püre şeklinde yapıyorlardı.

Birinci gün biz de bilmiyorduk neler yaşayacağımızı. Elimizde bir program var idi ama onun da ne anlama geldiğini bilmiyorduk. Bizi aldılar ve organik tarım uygulamaları ile ilgili düzenlenen bir toplantıya gittik. Konuşulanları anlamıyor idik ama yapılan sunumlar dikkatimizi çekmişti. Herkes bize ilgi gösteriyor, Türkiye’yi merak ediyordu. Aralardaki sohbetlerde dil sorunu kendiliğinden ortadan kalktı. Korkularımız bitmiş idi. Hem konuşuyor hem anlaşıyorduk.

Sonraki günlerde çevreyi gezdik. Yüzlerce irili ufaklı göllerin bulunduğu bölgede her taraf yeni yeni yeşilleniyordu. Nisan sonu ve Mayıs başı ülkemizde sıcacık idi. Ama burada daha halen bazı göller donmuş vaziyette idi. Fakat doğanın uyanışını burada geçirdiğimiz üç hafta içinde gördük. Heyecan vericiydi. Çiçekler yeni açıyor, doğa yeni uyanıyor ve ağaçlar bile daha yeni renkleniyordu. Biz de buradaki organik tarım uygulamalarını erinde görüyor, yeni bilgiler ediniyorduk. Her gün farklı bir etkinlik yapıyor, her gün yeni bir yer görüyorduk. Artık biz de onlardan biri idik ve her sabah normal yaşantılarına başladıklarında bizi de görüyorlar selam veriyorlardı.

Köyün kadınları her Salı kendi aralarında toplanıyor, sohbetler ediyordu. Bizi de aralarına aldılar. Biz de onlara Çanakkale’mizi anlattık. Herkes Troya’yı biliyordu. Çok heyecanlı idiler bizden kendi kültürümüzü dinler iken. Kendi şarkılarını söylediler, biz de kendi şarkılarımızı. Kendi yemeklerini tattırdılar. Biz de kendi yemeklerimizi yaptık onlara. Giderken yanımızda götürdüğümüz tarhanayı çorba olarak çok sevdiler. Mantımıza bayıldılar. Mercimek köftesi ve revani onlar için yepyeni tatlar idi. Tabii ki kendi danslarımızı ve Polonya’nın yerel danslarını paylaştık. Hepimiz çok mutlu idik. Okulun müdürü bir gün bizi okula davet etti. Öğrenciler çevremizi sardı. Hem yabancı idik onlar için hem de içlerinden birileri. Eğitim sistemleri bile çok farklı idi.

Veda zamanı gelmişti. Yeni edindiğimiz birçok dostumuzu ardımızda bırakarak yola çıktık. Daha Çanakkale’de iken üç haftayı çok uzun bir süre diyorduk. Oral Bey’e daha az olsa olmaz mı? Diye soruyorduk. Proje böyle imiş; en az üç hafta ve yaş sınırı varmış. Ama şimdi, ne çabuk geçti diyorduk. Elmalı turta ikram ederek bizleri uğurladılar. Son günümüzde yine Varşova’yı gezdik. Bu kez biraz daha ayrıntılı tabii. Kraliyet Sarayını, Etnografya müzesini, Sovyet döneminden kalma devasa Kültür Sarayını gezdik. Artık uçağa binme zamanı idi. Hüzünlü idik. Ama tesellimiz vardı. Bizim de misafirimiz olarak Çanakkale’ye geleceklerdi. Biz de onları evlerimizde ağırlayacaktık. Onları arkadaşlarımızla, sevdiklerimizle tanıştıracaktık. Onları da aynı sıcaklıkla bağrımıza basacaktık.

Sadece deneyimlerimizi değil, bilgimizi değil, dostlukları paylaştık. “Onlar” derken bile insan olduklarını yaşadık. Önyargılarımızdan kurtulmayı, hepsinden öte kendimize güveni gördük. Bu proje bize bunu öğretti. Artık yeni bir dünyanın kapılarını açabilecek güçteyiz. Avrupalı derken de senden benden farklı bir insan olmadığını görerek, heyecanla ve dostlukla gördük. Belki sıradaki sizsiniz?

[Aktaranlar: Sevinç Uysal, Keriman Savaş ve Feyiz Beçik]

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir