“Hayatı Kucaklamalıyız… Hrant Bize En Çokta Bunu Anlatmak İstiyordu…”

21 Ocak 2014

19 Ocak 2007, bundan tam 7 yıl önce Agos Gazetesi binasının önünde uğradığı suikast sonucu hayatını kaybeden gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, bugün Mahal’da düzenlenen bir etkinlik ile tekrar hatırlandı.

Mahal Sanat’ta “Hrant’ın Arkadaşları” tarafından organize edilen “Arkadaşları Hrant’ı konuşuyor” isimli söyleşide Agos Gazetesi yazarı Pakrat Estukyan ve İmroz/Gökçeada’da yaşayan Katina Karanikola, Hrant Dink hakkında birer konuşma gerçekleştirdi. Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan ve çok sayıda vatandaşın katılım gösterdiği etkinlikte, ilk olarak söz alan Agos Gazetesi yazarı Pakrat Estukyan, 6 yıl boyunca her toplantıda Hrant Dink’i anlatmaya çalıştığını fakat bu söyleşide Hrant’ın yazdıkları üzerinden katılımcıları bilgilendirmek istediğini söyledi. Hrant Dink’in, Agos Gazetesi ile yüksek sesle konuşmaya başladığını ve bu yüzden birçok kesim tarafından dikkatlice izlendiğini ifade eden Estukyan, konuşmalarını şu şekilde sürdürdü:

“Hrant Dink, Türkiye’deki Ermeni sorunu üzerine yazdığı yazıları ve görüşleri ile halen yol gösterici özelliğini koruyor. Hrant, Türkiye’de Ermeni toplumu içerisinden gelip, 1915’e dair bildiklerini, duyduklarını yüksek sesle kamusal alanda ifade eden ilk Ermeni oldu. Türkiye içerisinde adalet isteyen, feryat eden, bize yapılan zulümdü diyen bunu yüksek sesle söyleyen ilk Ermeni’ydi. Onun bunu söyleme araçlarından biride kendisinin kurulusunu bizzat organize ettiği Agos gazetesiydi. Agos gazetesi Türkiye’de yayınlanan ilk Türkçe-Ermeni gazete olma özelliğini halen koruyor. Agos’a kadar Türkiye’de sayısız Ermenice gazete yayınlanmıştır. Fakat, Hrant şunu fark etti. Türkiye’de ki Ermeni toplumunda, Ermenice bilmeyen Ermenice okur yazar olmayan nüfus var dedi. Bu insanların haberdar olması gerekli dedi. Türkiye’de Ermeni’lere dair bilgilere ihtiyaç duyan bu insanlar için 1996 yılında Agos’u yayınladı. Agos’un okuyucularının tahminimizce sadece yarısı Ermeniler, diğer yarısı Türkiye’nin insanları.”

“Türklerin Kötü, Ermenilerin Şeytan Olduğunu Zannetmek Kolaydır”
“10 yıl öncesinde Hrant, bir televizyon programında “Ne uğraşıyorsunuz, her Ermeni bir belgedir” dedi. Bu abartılı bir laf değildi. Türkiye’de Ermenilerin çoğu İstanbul’da yaşıyor. Biraz kazısanız ya Sivaslı, ya Adanalı, ya Maraşlı, ya da Muşlu çıktığını görürsünüz. İstanbul’a nasıl geldiklerini sorarsanız eğer yakın tarihin panoraması çıkacak. Sonra o Sivaslı ailenin yurtdışında akrabası var mı deseniz, ucunun Avustralya’ya nasıl uzandığını görürsünüz. Bu kadar parçalanma nasıl oldu diye soracaksanız, çok çekinmezlerse eğer size anlatacaklardır. Yabancıların yanında anlatmak istemeyeceklerdir. Kendi çocuklarının yanında bile anlatmak istemeyeceklerdir. Bilmesinler, bilirlerse Türklere düşman olurlar bunu bilmesinler diyeceklerdir. Allah’a şükür biz kimseye düşman olmadık. Türkiye’de Ermenilerin diğerlerine göre büyük artısı var. Ermenilerin Türkiye’de arkadaşları var, istedikleri takımı tutuyor, istedikleri gazeteyi okuyorlar. Bu saydığım özellikler Ermenistan’ da ki Ermeniler Diaspora’da ki Ermeniler ve Türkiye’ deki Türklerin büyük çoğunluğu için geçerli değil. Çünkü Ermenistan ve Diaspora’dakilerin çoğu Türklerle, Türklerin bir çoğu da Ermenilerle hiç karşılaşmamış. Hal böyle olunca üretilen imaja peki demek mümkün gözüküyor. Ermenistan ve Diaspora’da bütün Türklerin kötü,katil olduğunu zannetmek ve Türkiye’de Ermenilerin kan emici, şeytan olduğunu kabul etmek kolaydır.. O kanıdan sıyrılmak için akılcı bir öndere ihtiyacımız var. Hrant böyle bir öncüydü.”

“Hrant, Kalanlar Üzerine Konuşalım Dedi ve Sonra..”
“Hrant dedi ki ‘Siz ne zannediyorsunuz bir ulusu bir tarihi, en konforlu imkanlarla altın kanatlı uçaklarla bir yere nakleder ve bir daha ülkeye geri dönemezseniz derseniz, bu sizin yaptığınıza soykırım denir’. Çok çarpıcı bir sözdü, çünkü 1915’in Ermeniler açısından travması sadece ölen insanlarla açıklanacak bir şey değil, aynı zamanda bir vatanın kaybedilmesiyle anlatılacak bir şeydi. Ermenistan denen ülke çok acılar çekti, çok işgale uğradı. 1915, işte Ermeniler için hayatı inşa ettiği alanın yok olması anlamına geldi. Hrant bu olguların yerine, bırakın ölenleri biz kalanlar üzerine konuşalım dedi. Söylediği ilk başta anlaşılmadı, ama sonra kısa süre içerisinde ne demek istediğini anladık. Hrant Dink, sonra kendisine gelen bir istihbaratı değerlendirdi. İstihbaratta Atatürk’ün manevi kızı ilk savaş pilotumuz Sabiha Gökçen’in bir zamanlar yetimhaneden alınan Hatun Sebilciyan olduğunu iddia eden bir Ermeni aile vardı. Hrant bu haberi yaptı. Hrant’ın çıkışları belli çevrelerde uzun zamandır rahatsızlık yaratıyordu. Bir Ermeni, ilk kez devlerin resmi görüşüne karşı bu kadar cüretkar davranıyordu. Ve bir nokta geldi ki haddinin bildirilmesi gerekiyordu. Bu bir operasyondu. Agos’ta çıkan haberden yaklaşık 3 hafta sonra Hürriyet gazetesi bu iddiaları yeni bir habermiş gibi manşetine taşıdı. Sonra aynı gün Genel Kurmay Başkanlığı bu haberin Türklüğe yapılmış bir hakaret olduğunu söyleyen açıklama yaptı. Bu Hrant’ı öldüren yolun sanki başlangıç noktasıydı. Her şey sonra sistematik olarak gerçekleşmeye başladı. Hrant’ın vilayete davet edilip tehdit edilmesi, ülkücülerin Agos önünde bir gece ansızın gelebilirim sloganları, Hrant’a yazdığı bir yazı nedeniyle mahkum edilmesi.İçerik itibariyle Türklere hakaret etmediği bir yazıydı, bilirkişi Ermenilere yönelik bir hakarettir dedi. Ermenilerin, Türk düşmanlığından sıyrılmasına yönelik bir yazıdır dedi. Ama bu raporlara rağmen mahkeme o sistematik gidişatın bir parçası olarak Hrant’a ceza verdi. Ve akabinde gelişen olayları biliyoruz”

“Ondan Sonra Türkiye’de Birçok Önemli Değişim Oldu”
“Fakat Hrant Dink, öldükten sonra Türkiye’de birçok önemli değişiklik yaşandı. Öncelikle Türkiye’deki araştırmacılar ilk defa olarak Ermeni yetimleri ve yetimhanelerini araştırılmaya başladı. Akla neden bu kadar yetim çocuk olduğu ve ailelerine ne olduğu soruları geldi. Hrant’ın kalanlar üzerinden konuşalım sözü giderek anlamı şekillenmeye başladı. Hrant suikasta kurban gittikten sonra, Türkiye’de çok önemli bir değişim daha yaşandı. Türkiye’de Ermeni kimliği sistematik olarak ötekileştirilmiş ve düşmanlaştırılmış bir kimlik. Ama hiç kimsenin tahmin etmediği bir kalabalık o cinayete tepki göstermek için Hepimiz Ermeni’yiz sloganları atarak tepki gösterdi. Bu sistem açısından tüyler ürpertici bir şeydi. O sloganı ilk kez bu kalabalık atmamıştı. Berlin duvarı karşısına geçen Amerika Başkanı John F. Kennedy, bugün hepimiz Berlinliyiz demişti. Daha sonra bu sözler akla gelecek her ırkçı, insanlık suçunda tekrar söylendi. Almanya’da yakılan Türk aileler için, Almanların sokaklara çıkıp “Hepimiz Türküz” demesi gibi. Hepimiz Ermeniyiz sözü, Türkiye’de özellikle milliyetçi bir kesimi öfkeden deliye çevirdi. Bu olay Türkiye’de yaşam şartlarını bilmediğimiz bir kitlenin daha pat diye ortaya çıkmasına sebep oldu. Kökenleri Ermeni olan fakat şartlar dolayısıyla Müslüman gibi yaşayan, Türk isimleri kullanan ama içten içe kimliğini koruyan bir kitleydi. Bu kitlede birden bilinç patlaması oldu. Agos’la irtibat kurdular ve bende Ermeniyim dediler. 1915’ten 90 küsür yıl sonrasında o kimliğe adapte olmaya çalışan insanlar artık biz Kızılbaş değiliz, Kürt değiliz, Alevi değiliz, biz Ermeniyiz dediler. O insanların aile yapısında da travmatik sonuçlar vardı. Ailede bu saatten sonra hadi esas kimliğimize geri dönelim kararı hayata geçmiyordu, tam tersine ailede bir kişi bunu yaptığı zaman diğer aile üyeleri öfke dolu oluyordu. Sen ne yapıyorsun ben belediyede çalışıyorum işimden olacağım, bunu kurcalamanın bu saatten sonra kime ne faydası var diyorlardı. O kişide ben dedemden öğrendim neden biz diğer aile üyeleriyle tanışmadık diyordu. Bu yüzden aile içi büyük bir sorun yaşanıyordu. Bir boyut daha kazandı bu durum, insanlar Ermeni Patrikhanesine gittiler. Patrikhaneye dediler ki biz Ermeniyiz bizi deftere yaz. Din adamları da ne yapacaklarını şaşırdılar. Bütün din adamları gibi iktidarla barışık geçinmek zorundadırlar. Ödleri kopar. Daha vahimi Türkiye’de misyoner diye damgalanmaktan ödleri kopar. Yarın öbür gün biri siz ne yapıyorsunuz Müslüman insanlara dese, bu vebali taşıyamayacakları için yapabildikleri kadar engelleyici olmaya çalıştılar. Ama şuanda görüyorum ki Türkiye’de, bizim gençliğimiz boyunca sınıf mücadelesi, sosyalizmin ilkeleri, bütün insanlık, enternasyonalizm gibi kavramları değerine görerek ki bu kavramlar bugüne kadar benim içinde değerlidir, inkar ettiğimiz etnik kimliğimiz bu kadar görünmezlikten gelmeye dayanıyormuş. Bu kadar görmemezlikten gelmekte egemenlerin işine hizmet ediyormuş. Bugün bütün bunları tartışabilmek için önümüzde ufuk açıcı başka unsur var oda Kürt siyasi hareketi. Bizler Ermeniler nispeten şanslıyız. Bizim ana dilde eğitim yapma hakkımız var. Bir toplum çıktı, ana dilde eğitim haktır dedi. Türkiye’nin büyük bir çoğunluğu tarafından bu hareket benimsendi. Hiç kimse eyvah Çerkezler ana dilde, lazlar ana dilde konuşursa memleket bölünür diye bir korkuya kapılmıyor. Oysa bütün cumhuriyet tarihinde bu korku bizlere empoze edildi. Türkiye’de ana dilde eğitim yasağı sadece kürtlere uygulanmadı. Sınıfta iki öğrenci 10 çocuk lazca konuştuğunda, öğretmenlerin cetvelleri kafalarına iniyordu.”

“Bugünkü İktidar, Topluma Aynı Korkuları Vermeye Geliyor”
“Şimdilerde Başbakan’ın sık sık ayağını yere vururken söylediği tek din, tek devlet,tek millet aslında bütün bir cumhuriyetin siyasi ideolojisidir. Geriye dönüp baktığımızda 90 yıldır bu ideoloji, ülkemizi çoraklaştırmaktan başka bir işe yaramadı. Bunlar Ermeniler, Rumlar,Yahudiler için dinleri farklı olduğu için asimile olma ihtimali olmayan toplumlar için başka bir temizlik operasyonu yapıldı, 1915’ten -1922’ye kadar. O tarihten sonrada başka bir operasyon yapıldı asimilasyon dediğimiz insanlık suçu işlendi. Bugün Türkiye’deki toplumsal uyanış bunlara belli oranda empati yapabiliyor. Ama acıdır ki bu değişimlerde belli oranlarda motor gücü üstlenmiş olan ve muhalif bir duruşla iktidara gelen bugünkü iktidar, ise tam tersine orduyu tasviye ettikten sonra, siyasi ve askeri vesayeti tasviye ettikten sonra bütün o vesayet kurumları ilkelerinin kendisi üstlendi ve topluma aynı korkuları vermeye geliyor. Önümüzde çok iş var. Sadece Ermenilerin,Türklerin ve Kürtlerin işi değil. Türkiye’deki kimliğiyle daha yaşanılabilir yer yapmak için, daha özgür bir yer yapmak için farklılıklarımızla yan yana durabilmek için ülkemize bir kez daha üretmek için hepimizin çok önemli sorumlulukları var. Çünkü her gelen nesil bize soracak. Önümüzde ki nesillere karşı sorumluluklarımız var. Hayatımız boyunca yaptıklarımızdan sorumluyuz. O sorulara alnımızın akıyla cevap verebilmek için bütün insanları kucaklamayı bilen bir söylemle hayatı kucaklamalıyız. Hrant bize en çokta bunu anlatmak istiyordu..”

“Hrant’ı Tanımak İçin Yüz Yüze Gelmek Gerekmiyor”
Estukyan’ın ardından söz alan Katina Karanikola ise adalarda yaşayan Rumların yakın zaman içerisinde aynı acılara tanık olduğunu söyledi. Karanikola; “Ne çok acı varmış bu topraklarda. Sadece Ermeniler değil bizlerde bu acıları çektik. Bugün burada Hrant’ı konuşmak için toplandık. Fakat temizlik operasyonunun bizde çok yakın 1964-74 yani on sene içinde yapıldığını söyleyeceğim. Eğitim bizde de yasaktı. Bu sendelerde ada boşaldı. 7 senedir biz Hrant’ı anıyoruz. Çok yakından tanıma fırsatı bulamadım. Ama Hrant’ı tanımak için yüz yüze gelmek gerekmiyor” dedi. Katina, sözlerini Hrant Dink’in “Ruh halimin güvercin tedirginliği” başlıklı son yazısını okuyarak tamamladı.

Mahal’deki etkinliğin sonunda katılımcılara, Ermeni mutfağından çeşitli ikramlar sunuldu.

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir