Hürriyet Ege’den Mete Tamer Omur: “Turizm Şarapçılığı Baltalıyor Mu?”

14 Eylül 2012

Hürriyet Gazetesi Ekonomi Muhabiri Mete Tamer Omur, Hürriyet Ege sayfalarında yayınlanan yazısında Çanakkale şarapçılığı üzerine Ahmet Talay, Haşim Yunatçı, Osman Ataol, Ahmet Aral, Oliver Gareis ve Selim Zafer Ellialtı ile yaptığı görüşmeleri aktardı:

Ağırlıklı olarak Bozcaada ile özdeşleşmiş olan Çanakkale şarapçılığı, turizmle şarapçılık ikileminde gidip geliyor. Adada bir kesim turizmle birlikte bağcılığın giderek azaldığını söylüyor, üzüm bulamama kaygısı yaşıyor.

Çanakkale turumuzun son halkası olan şarapçılık için ilk rotamız Bozcaada oluyor. Geçmişi 1900’lü yıllara dayanan adadaki şarapçılık, bugün farklı bir atmosferde yürütülüyor. Altı üreticinin bulunduğu ve yaklaşık 3 bin 500 ton üretimin yapıldığı Bozcaada’da, bir kesim, turizmle birlikte şaraplık üzüm üretiminin terk edilmeye başladığını belirtiyor.

Çiftçinin arazisini satarak pansiyon ve lokantacılığı tercih edip bağcılıktan turizme kaymasıyla birlikte adadaki şarap üreticileri, ilerleyen süreçte şaraplık üzüm bulamama kaygısı yaşıyor. Buna rağmen bir kesim ise şarapçılık ve turizmin birbirini tamamlayan iki renk olduğunu söylüyor, bir tercih yapılmasını doğru bulmuyor. Bozcaada’da bunlar konuşulurken, bir yanda da hem adada hem de Eceabat’ta sektöre yeni giriş yapan firmalar dikkat çekiyor. Butik konseptte yapılan yatırımların özellikle üst segment şaraplarda olması ise ayrı bir güzellik olarak karşımızda duruyor.

Turizm köstekliyor
Şarapçılık sektörünü incelemek için ilk durağımız Bozcaada’nın en büyük üreticilerinden biri olan Talay Şarapçılık oluyor. Ahmet Talay’la bu yıl iklim koşulları nedeniyle 15 gün erken başlayan sektörün durumunu konuşuyoruz. Şaraplık üzüm rekoltesinde iklime bağlı bir gerileme olduğunu dile getiren Talay, “Bu seneye özel bir durum, ancak son yıllarda şaraplık üzüm üretiminde bir gerileme var. Eskiden Bozcaada üzüm ve şarap adası olarak biliniyordu. Ama giderek burada bir düşüş dikkat çekiyor. Bunun birçok nedeni var. En önemlisi, üreticinin bağcılıktan turizme kayması. Üç aylık sezona ağırlık veriyorlar. Dolayısıyla bağ üreticisi, arazisini satıp çocuğuna ya pansiyon yapıyor ya da restoran açıyor. Böyle olunca da bağcılıkta ciddi düşüş gözlemleniyor. Ben turizmin, bağcılığı kösteklediğini düşünüyorum” diyor.

Bu sorunu sektör temsilcilerinin kendi bağlarını kurarak aşma yoluna gittiğini aktaran Ahmet Talay, “Ama burada bu kez işçi bulma sorunuyla karşı karşıya kalıyoruz. Yeni bağ kurmaya heveslenen üretici yok. Biz destek vermeye çalışıyoruz. Bu yıl şaraplık üzüm fiyatını artırdık. Bölgenin üzümünü 90 kuruştan alıyoruz. İklim şartları nedeniyle zorda olan üreticiye destek olmaya çalışıyoruz” ifadesini kullanıyor.

Merkezden çekiliyor
Tesislerin ada merkezinde yer aldığını ifade eden Talay, taşınma planları yaptıkları bilgisini veriyor, şöyle konuşuyor: “Artık kent merkezinde bu işi yapmak çok zor. Hasat zamanı 2-3 araç tesise yanaştığında trafik kitleniyor. Bağlarımızın olduğu alanda üretim yapma düşüncemiz var. Şu anda bin 500 ton üretim kapasitemiz mevcut. Üretimi ağırlıklı olarak kendi bağlarımızdan gelen üzümlerle yapıyoruz. 1948’den bu yana adada yer alıyoruz. Talay’ın dışında, Asos, Tenedos ve Troya markalarımız var. Rezerv ürünlerimiz için ise Pelazzi markasıyla üretim yapıyoruz. Yaklaşık 20 ton fıçı kapasitemiz var. Ürünlerimiz Metro marketlerinde de yer alıyor.”

Çok zor bir sezon
Bozcaada’da 1925’ten bu yana faaliyette olan Yunatçılar Şarapçılık’ın dördüncü kuşak temsilcisi Haşim Yunatçı’ya da uğruyoruz. Yunatçı, zor bir sezon olarak nitelendirdiği bu yılın değerlendirmesini yaparak başlıyor sözlerine. Haşim Yunatçı, “İklime bağlı olarak zor bir yıl oldu. Nisan ve mayıs yağmurları bizi olumsuz etkiledi. Bağları korumak için sürekli mücadele verdik. Bu da ister istemez maliyetlerimize yansıdı” diye konuşuyor.

Fiyat kalite dengesi
Ağırlıklı olarak ada üzümleriyle üretim yapmayı tercih eden Yunatçı, 300 tonluk üretim kapasitelerinin 200 tonunu kullandıklarını belirterek, “Teknoloji bu işte önemli değil. Kaliteli üzümü yetiştirmek gerekiyor. İklim ve toprağa uygun üzüm çeşidini yetiştirmek lazım. Fazla üzüm çeşidi yapmıyorum. Şarapçılık son yıllarda moda oldu. Sektöre yeni girenler, 300 dönüm arazi alıyor, 14 çeşit üzüm ekiyor. Bu komik. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Bölgesine göre bunu yapacaksınız. Türkiye’de bu yok” ifadesini kullanıyor.

Adadaki yapılaşmaya da dikkat çeken Haşim Yunatçı, bu güzel topraklarda üzüm yetiştirmek varken, ikinci ev adı altında yapıların varlığından rahatsızlığını dile getiriyor. Adanın gizli kahramanı olarak da nitelendirilen Yunatçı, şarapçılık kültürünün yok olmasından kaygı duyuyor. Fiyat kalite dengesine dikkat ettiğini sözlerine ekleyen Haşim Yunatçı, “Kalitemizden tadan bazı uzmanlar fiyatımı artırmamı söylüyor. Şarap fiyatımız ucuz diye benden ürün almayacaklarını söyleyenler oluyor. Ben de böyle zihniyeti olanın benim şarabımı içmemesinden yanayım. Ben para kazanıyorum, vergi de veriyorum. Onun için niye daha pahalı satayım ki.”

Bağcılık ikinci planda
1927’den bu yana adada üretim yapan Ataol Bağcılık ve Şarapçılık’ın üçüncü kuşak temsilcilerinden Osman Ataol’la da görüşüyoruz. Ataol ve Ayazma markalarıyla bin ton üretim kapasitesi olan firmanın üzümlerinin yarısını kendi bağlarından temin ettiğini söyleyen Ataol, turizmdeki gelişmeyle bağcılığın ters orantılı geliştiğini söylüyor. Osman Ataol, “Böyle olunca da sıkıntı oluyor. Biz şaraptan para kazanamıyoruz. Dolayısıyla üzüm üreticisi de kazanamıyor. Onlar da çözümü bağlardan çekilmekte buldu. Bağcılık yapan kesim turizme girdi, evini pansiyona çevirdi. Bugün bağcılık ikinci planda kaldı” diyor.

Bir arada sunmalıyız
“Turizm, şarapçılığı baltalıyor” söylemleri eşliğinde, bu kez yolumuza Aral Şarapçılık’tan Ahmet Aral çıkıyor. Aral, 1930’dan 1990’a kadar adada üretim yapan, daha sonra ulaşım ve pazarlama sorunları nedeniyle Mürefte’de üretimine devam eden firmanın temsilcisi… Ahmet Aral, aynı zamanda Bozcaada’da tatil çiftliği konseptini yaratanlardan. Dolayısıyla, turizm ve şarapçılık ikilemini konuşuyoruz. Aral, “Ben her ikisini de bir arada yapıyorum. Turizm, bağcılığı öldürür söylemine katılmıyorum. Bunlar birbirinden ayrılmaz iki bütün. Deniz, kum, güneş her yerde var. Ama bu tip oluşum her yerde yok. Bu iki farklılığı bir arada sunmak çok daha güzel” diyor.

Atatürk’ün rakısı da
Aral Şarapçılık’ın en önemli özelliklerinden biri de, Atatürk’ün içtiği rakı olan Dimitrikopula markasının bünyelerinde olması. Ahmet Aral, “Bizim en meşhur markamız. Dimitrikopula eskiden rakıymış. Atatürk’ün içtiği rakı. Tekel kurulunca, bunu üreten Rum aile şarap üretimi olarak yoluna devam etmiş. Biz de 1950’li yıllarda bu markayı tüm haklarıyla satın aldık. Aral markasının yanında Pera ve Doruk var. 4-5 bin civarında kapasitemiz mevcut. Türkiye’nin birçok noktasında ürünümüz var” bilgisini veriyor.

Aral Tatil Çiftliği hakkında da bilgi veren Aral, “1999’da açtık. Haziran 2010’da doğa turizmleri yatırımında Türkiye ikincisi olduk. 15 dönümlük bir alanda yer alıyoruz. Organik sebze ve bağlarımız var. 22 oda ve 60 yatak kapasitesine sahibiz” diye konuşuyor.

Saraydan kız kaçırmanın tersi oldu
Bozcaada’daki son durağımız, sektöre yeni giriş yapan Maçta Reklamcılık Şarapçılık’ın markası Amadeus oluyor. “Avusturyalı besteci Wolfgang Amadeus Mozart’ın Saraydan Kız Kaçırma Operası’nda gerçekleşenler bu defa tersine döndü ve bir Avusturyalı aile tam bir Bozcaada tutsağı haline dönüştü” diye yazıyor firmanın internet sitesinde. Latince, “Tanrı’nın sevgilisi” anlamını taşıyan Amadeus’un kurucuları, adaya aşık olan Hermann Gareis ve eşi. 1960’dan bu yana Türkiye’de yaşayan ve üst düzey yöneticilik yapmış olan Hermann Gareis, emekli olduktan sonra bir dost ziyareti vasıtasıyla tanıştığı Bozcaada’ya aşık olmuş ve yerleşmeye karar vermiş. Amedeus’un doğuş öyküsü kısaca böyle. Devamını ise oğul Oliver Gareis anlatıyor…

Üst segment ürünler
“2009’da ilk deneme üretimine başladık, 2010’da piyasada yerimizi aldık. Bu yıl üçüncü sezonumuz. 14 bin şişeyle başladık, şu anda 50 bine ulaştık. Sekiz çeşitte toplam 11 ürünümüz var. Bunlardan beyazda Vasilaki, Zlantina’kiyi Türkiye’de bir tek biz üretiyoruz. Hırvatlara özgü bir üzüm türü. Diğeri de Sauvignon Blanc. Bunun üzümü de dışarıdan, Tekirdağ’dan geliyor. Ayrıca, kırmızı ve rose gruplarımız bulunuyor. 40 dönümlük bağımız var. Şu anda İstanbul ve Eskişehir’de varız. İzmir ve Ankara için ise çalışmalarımız sürüyoruz. Tamamen üst segment ürünlerimiz. Kırmızı şaraplarımızdan Cabernet Sauvignon, 2010’daki yarışmada 88 puan aldı. Aynı ürün Avusturya ve Almanya’da ise 90 puan aldı. İhracat konusunda da çalışmalarımız sürüyor.”

Bilişimden şarapçılığa
Bozcaada’nın ardından rotayı Boğaz’ın karşı kıyısında yer alan Eceabat’a çeviriyoruz. Burada sektöre yeni giren Suvla’nın konuğu oluyoruz. Microsoft’un eski Ortadoğu ve Afrika Bölgesi’nden Sorumlu Genel Müdürü Selim Zafer Ellialtı, 12 milyon dolarlık yatırımla piyasaya girmiş. Ellialtı, 440 dönümlük bağda kendi yetiştirdiği üzümlerle şato tipi üretim yapıyor. Selim Zafer Elllialtı, “Amacımız, yüksek nitelikli şarap üretmek. Kendi şarabımızı üretmeye karar verdiğimizde 2003’te ilk olarak Fransa’dan özel sertifikalı fidanlar getirdik. Cabernet Sauvignon, Merlot, Shiraz, Cabernet Franc, Grenache Noir, Petit Verdot, Chardonnay, Sauvignon Blanc, Roussanne ve Marsanne cinsi üzüm fidanları, Bulgaristan’dan gelen özel ekipler tarafından dikildi. Bağlara oğlumuzun adı Bozok’tan esinlenerek Bozokbağ adını verdik. Şaraplarımız ise ismini tarihi Gelibolu Yarımadası’nın Kuzey Ege sahilindeki Suvla Koyu’ndan alıyor” diyor.

İlk yıl ödülle döndü
Nisanda piyasa çıktıklarını ifade eden Ellialtı, “Mayısta da Londra’da iki yarışmaya katıldık. Dört ürün gönderdik, yedi madalya aldık. Suvla Grand Reserve Roussanne-Marsanne bu yıl dokuzuncusu düzenlenen ve 47 ülkeden 14 bin 119 şarabın katıldığı Decanter World Wine Awards’te beyaz şarap kategorisinde aldığı Regional Trophy ödülünün ardından, yarı finalde dünyanın asırlık beyaz şaraplarıyla birincilik için yarıştı. Ve ilk üçe girdi” diye konuşuyor.

Bağlar dışında zeytinlik ve meyve bahçelerinin de olduğunu ifade eden Selim Zafer Ellialtı, “Şarap fabrikasının içinde ayrı bir alanda yer alan zeytinyağı üretim bölümünde Kilye markasıyla zeytinyağı ve doğal ürünler üretiyoruz. Burada ve İstanbul’da konsept mağazalarımız var. Bunları artırmayı hedefliyoruz” bilgisini veriyor.

[Kaynak: hurriyet.com.tr]

Mete Tamer Omur, Hürriyet Ege sayfalarında yayınlanan yazı dizisinde kentin turizm alanındaki fotoğrafını çekmek için TÜRSAB İl Temsilcisi İsmet Balkan ve Kazdağı Otelciler Derneği (KAZOD) Başkanı Mehmet Öngen ile yaptığı görüşmeleri ve kentin ekonomik durumu, yaşanan sıkıntıları, hedefleri ve kentin gelecekteki yeri hakkında ÇTSO Yönetim Kurulu Üyesi Mert Mildon, Esnaf ve Sanatkarları Odaları Birliği Başkanı Mustafa Vurucu, Çanakkale Sanayicileri ve İşadamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Salih Yıldız, Ziraat Odası Başkanı İlhan Ulus ve Çanakkale Girişimci İşadamları ve Sanayicileri Derneği Başkanı Hikmet Sezen ile yaptığı görüşmeleri aktarmıştı:

  • Hürriyet Ege’den Mete Tamer Omur, İsmet Balkan ve Mehmet Öngen ile Turizmi Konuştu
  • Hürriyet Ege’den Mete Tamer Omur: “Çanakkale’ye Değişim Denizden Gelecek”
  • Yorumlar...

      Henüz yorum yok...

    Sizin Yorumunuz...

    E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir