“Kadına Yönelik Ayrımcılık ve Şiddet Sistematiktir”

08 Mart 2015

“8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” etkinlikleri kapsamında Cumhuriyet Meydanında düzenlenen törende Çanakkale Barosu Kadın Hakları Komisyonu adına konuşma yapan Avukat Güneş Pehlivan konuşmasında “Kadına yönelik ayrımcılık ve bunun görünüş biçimi olarak şiddet bir insan hakları krizidir; münferit değil, sistematiktir” dedi.

Avukat Güneş Pehlivan konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

“8 Mart, New York’lu 40 bin dokuma işçisinin, 1857’de, 18 saate varan çalışma süresine ve ağır çalışma koşullarına başkaldırı günüdür.
8 Mart; tekstil işçisi kadınların “Eşit İşe Eşit Ücret”, “Adil Çalışma Koşulları”, “Doğum İzni” ve “Sendikalaşma ve Oy Hakkı” için başlattıkları mücadelenin kanla bastırılmasının yıldönümüdür.
Amerikalı Dokuma İşçilerinin bu eyleminde, kadınlar ön saftaydılar. Çünkü onlar, tüm emekçilerin sömürüldüğü sistemde, işçi olmanın ötesinde, kadın olmak ile; en ağır sömürüye tabii idiler.
8 Mart, 129 dokuma işçisinin yanarak can verdiği gündür.
1910 Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Alman İşçi Hareketi’nin kadın önderi Clara Zetkin’in önerisiyle, 8 Mart, emekçi kadınların insanca yaşamak için verdikleri bu onurlu mücadelenin anısına dünya Emekçi Kadınlar Günü ilan edilmiştir.
Ve dünya toplumunun tüm kadınlarının yaşamın tüm alanlarında maruz kaldıkları ortak ezilmişlik ile savaşımını simgeleyen bu günde; kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın kaldırılması ve kadına yönelik her türlü şiddete son verilmesi taleplerimizi bir kez daha dile getiriyoruz.
Kadına yönelik ayrımcılık ve bunun görünüş biçimi olarak şiddet bir insan hakları krizidir; münferit değil, sistematiktir.
Ülkemizde, gördükleri şiddet nedeniyle yaşamını yitiren kadınların dijital ortamda istatistiğinin tutulduğu ‘Anıt Sayaç’ın verilerine göre 2015 yılın ilk 64 gününde 53 kadın yaşamını yitirmiştir.
Bu tablo; Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren yasalar ile tanınan hakların; kanuncu pozitivizm ve çeşitli diğer araçlar ile geri alındığı; çarpıtılmış bir örfi değerler sistemi öne sürülerek, erkeğin “erk”lik yetkisi ve kadının “dişilik” ile tanımlandığı bir ahlak çöküşü sürecinin ağır neticelerinden yalnızca biridir.
Yasal yükümlülüklerin değil bilimsellik ve hakkaniyet dengelerinden yoksun geleneksel değerlerin geçerliliğini koruduğu; ve dolayısıyla bilimsel ahlakın değil ‘ahlak dogması’nın prensip edinildiği bu karanlık süreçte, kadının insan haklarının korunması ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına yönelik olarak, otorite tarafından, etkin ve elverişli politikalar üretilememekte ve dahi aile içinde olmadıkça kadınla ilgili bir politika üretilemeyeceği zihniyeti hüküm sürmektedir.
Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadın özgürleşmedikçe, toplumların ne özgürlük, ne demokrasi, ne de yüksek medeniyete erişme idealleri hayata geçirilebilecektir.
Türkiye’nin kabul ettiği Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW)’ne göre; sözleşmeye taraf devletler, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini gidermekle ve kadına yönelik şiddeti önlemekle mükelleftir.
Buradan bahis ile;
Kadınların yaşam haklarını garanti altına almak üzere ciddi ve kapsamlı bir eylem planı hazırlanmalı, gerekli tüm adımlar atılmalı ve fiili olarak yaşama geçirilmelidir.
Kadına yönelik şiddetle mücadele bir halk sağlığı sorunu olduğu için bununla mücadele etmek için, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına ilişkin politikalar üretilmeli ve kadına yönelik sosyal destek arttırılmalıdır.
Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak yasal düzenlemeler hızla yapılmalı, kadınların toplumun her alanında daha çok görev almaları sağlanmalı, kadına yönelik fırsat eşitsizlikleri hızla giderilmeli, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ile ilgili tutumları değiştirmek için etkili her düzeyde eğitim programları ilköğretimden başlayarak toplumun her kesimine ulaştırılmalıdır.
Şiddet gören, veya şiddete maruz kalma tehlikesi bulunan kadınların tüm yasal haklarını kullanmaları sağlanmalı, kadınlar bu yönde teşvik edilmelidir.
Sağlık çalışanları ve kolluk kuvvetlerine yönelik kadına yönelik şiddet konusunda meslek içi eğitim programları düzenlenmeli ve bunlara katılım teşvik edilmelidir.
Medya, kadına yönelik şiddet ve tecavüz haberlerini kamuoyuna aktarırken, haber dilini doğru kullanmalı, etik değerlere uymalı, tecavüzün içerdiği şiddeti arka plana itmemeli ve tecavüzü erotize edici tutumlardan uzak durmalıdır.
Yazılı, görsel basın içeriklerinin erkek egemen ve kadını aşağılayıcı ifadeler içermemesine dikkat edilmelidir. Okul öncesi eğitim de dahil olmak üzere tüm eğitim birimlerinde uygulanan müfredat cinsiyete yönelik ayrımcılığı pekiştirecek ifade ve imalardan arındırılmalıdır.
Kadınlara yönelik her tür düzenleme kadınların ve kadın örgütlerinin görüşleri alınarak yapılmalıdır. Sivil Toplum Kuruluşlarının talepleri karşılanmalı, çalışmalarına destek verilmelidir.
Kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması, kadın cinayetlerinin sonlandırılması, öncelikle devletin ve siyasal iktidarların ilgili tüm kurumlarıyla sorumluluk üstlenip ilgili tüm sivil ve resmi kuruluşlarla işbirliği yaparak gerekli sosyal politikaları yaşama hızla geçirmesi ile mümkün olacaktır.
Birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 8 Mart’ta; bütün dünya ve ülkemiz kadınlarının Dünya Kadınlar Gününü Kutluyor; kadının insan haklarının temel insan hakkı olduğunu bir kez daha hatırlatıyor; kadına yönelik her türlü şiddet sonlanıncaya kadar mücadelemizi sürdüreceğimizi basına ve kamuoyuna duyuruyoruz.”

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir