Özcan Yüksek: “Çanakkale, Pencereden Bakan Bilge İnsan”

22 Aralık 2013

“Keşfetmek İçin Bak!” sloganıyla her ay okuyucusuyla buluşan, Türkiye ve dünya coğrafyasını, doğasını ve kültürünü tanıtan ATLAS Dergisi Yayın Yönetmeni Özcan Yüksek, ÇOMÜ TV’de Neslihan Özdemir’in konuğu oldu. Neslihan Özdemir, Çanakkale’yi “pencereden uzaklara bakan bilge bir insan” olarak tanımlayan; yayın yönetmenliği, yazarlık ve fotoğrafçılık mesleklerinin yanında aynı zamanda bir gezgin, bir doğa aşığı da olan Özcan Yüksek ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdi:

Neslihan Özdemir: Atlas Dergisi sadece gezmek, görmek demek mi; yoksa içerisinde dünyayı mı barındırıyor, bizlere dünyayı mı anlatıyor?
Özcan Yüksek: Aslında Atlas Dergisi şuraya ya da buraya gidin diyen bir dergi değil. Bir fotoğraf koyuyorsa bile gördüğünüz alanın derinliklerine dair ipuçlarını da size veriyor; oraya gidin, orayı keşfedin diyor. Bir anlamda Atlas Dergisi bir takım öneriler sunuyor, ama bu önerilerin tamamını vermiyor, vermek istemiyor. İnsanların kendilerinin bizzat keşfetmelerini istiyor. Çünkü biz de öyle yapıyoruz. Gittiğimiz yerleri kabaca önce tanıyoruz; önemli mekânlarını ziyaret etmenin yanı sıra, programımız dışındaki yerlerine de muhakkak uğruyoruz. Hatta bazen yoldan geçen bir satıcıya soruyor; tavsiye ettiği yere gidiyoruz.. Atlas Dergisi kendi yaşadığını okurlarının da yaşamasına çalışıyor aslında… Öyle örneği de pek fazla yok. Adı “keşif” olan bir dergiyiz.

“Çanakkale’nin dünyada da özgün bir yanı var diyebilirim, ortasından bir boğaz geçiyor. Belki de kıtaların yarıldığı bir yer…”

Neslihan Özdemir: Çanakkale… Benim “Türkiye’nin Nazar Boncuğu” olarak nitelendirdiğim bir şehir… Peki sizce efsanevi memleket Çanakkale nasıl bir şehir?
Özcan Yüksek: Nazar boncuğu güzel tanımlama… Belki de bütün Türkiye’yi kastedebiliriz bu söyleminizle… Çanakkale pek çok açıdan da bunu hak ediyor diye düşünüyorum. Her şehrin kendisine özgü bir yanı var birini birinden üstün tutmak da yanlış olur. Bir coğrafya dergisinin yayın yönetmeni olarak Çanakkale’nin dünyada da özgün bir yanı var diyebilirim, ortasından bir boğaz geçiyor. Belki de kıtaların yarıldığı bir yer, dünyanın ortasından geçen bir yarılmadan dahi söz ediyor olabiliriz. Bütün bu coğrafi oluşuma rağmen Çanakkale sakin, böbürlenmeyen, büyük işler başarmış bir insanın mütevazı bir şekilde köşesine çekilmesi gibi bir dinginliğe sahip. Bu zıtlığı Çanakkale?de görebilirsiniz. Aslında geçmişte burada büyük kıyametler kopmuş, büyük savaşlar olmuş. Demek ki burası o zamanlar çok gözdeymiş. Bunları bildiği için bu kadar duru ve sakin belki de Çanakkale… Mesela İstanbul bile yokmuş o zaman. Sakin zamanın geçmesini bekliyor bu şehir… Yeniden kıpırdanmayı bekliyor ya da bu hal belki çok daha iyi diye bakıyor. Çanakkale’yi tarif etmem gerekirse; böyle pencereden uzaklara bakan bilge bir insan gibi diyebilirim.

“Gördüğünüz her şeyi bilmeniz mümkün değil; Çanakkale’yi anlamanız için Troya’yı okumanız gerekiyor mesela.”

Neslihan Özdemir: “Bilge İnsan” çok güzel bir tanımlama… Peki, Özcan Bey edebiyat dünyasına birçok eser kazandırdınız, kalemle olan serüveniniz nasıl başladı?
Özcan Yüksek: Üniversitedeyken gazeteciliğe başladım. Yazı yazma pratiği insanı yazı yazmanın kurallarını öğrenmeye mecbur bırakıyor. Çünkü orada birilerine yazıyorsunuz; doğrusuyla eğrisiyle… Tabii yazının bütün türleri farklı; fakat ortak özellikleri yok değil. Önce ortak özellikleri öğreniyorsunuz, sonra neden yazdığınızı düşünüyorsunuz. “Neden böyle yazmak istiyorum?” diye düşünüyorsunuz, “Onu nasıl yazabilirim?” diye düşünüyorsunuz. Neticede yazmak öğrenilmesi gereken bir pratik, doğuştan gelen bir şey değil. Yazdığınızı okutmak için yazıyorsanız; önceden sizin de okumanız gerekiyor yazacağınız şeyi daha iyi anlamanız için… Gördüğünüz her şeyi bilmeniz mümkün değil; Çanakkale’yi anlamanız için Troya’yı okumanız gerekiyor mesela.

Okuma yazma hep birbirini besledi. “Nasıl iyi yazabilirim?” düşüncesinin peşine düştüm, o soruları sordum kendime. Dünya’da ve Türkiye’de iyi yazılan yazıları, iyi yazı yazan insanları okuyup takip ederek bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Öğrendim mi; tabii ki hayır; ama öğrenmeye çalışıyorum. Çünkü ifade ettiğim gibi bende öyle doğuştan gelen bir yetenek yok; keşke olsaydı.

“Ben gençlere tavsiye vermiyorum, onlardan tavsiye alıyorum.”
Neslihan Özdemir: Atlas Dergisi’ni özellikle gençlerimiz takip ediyor. Biz de bu sohbeti Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde gerçekleştiriyoruz. Gençlerimize hem Atlas Dergisi’nin yayın yönetmeni hem de bir yazar olarak tavsiyeleriniz var mı?
Özcan Yüksek: Aslında ben gençlere tavsiye vermiyorum, onlardan tavsiye alıyorum. Ben gençlerden bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Türkiye’nin nüfusu genç bir nüfus. Genç olmak, yaratıcılık bakımından bir avantaj. Çünkü daha şekillenmemiş oluyor her şey. Ben onlara tavsiyede bulunmak istemiyorum. Sadece masallarla ilgilendiğim için buna dair öneri sayılmayan birkaç şey ifade edebilirim belki. Masallar her zaman genç kalıyor; belki de insanlığın en eski anlatısı diyebiliriz onlara; ama masalların her zaman genç kaldığını da yadsıyamayız. Hatta o kadar gençler ki masallar, şimdiki zamanda çocuklara anlatıyorlar. Hâlbuki sadece çocuklar için de var olmamışlar. Ben bir tek masalları önerebilirim gençlerimize… Masallar gibi olmayı öerebilirim. Masalları okuyun demek istemiyorum aslında ben. O hiçbir zaman değişmeyeni; bütün zamanlarda, bütün toplumlarda; gencinden yaşlısına hep anlatılagelmiş; çünkü değişmeyeni, önemli olanı anlatan masallar olmuş. Bu yüzden tek tavsiyem masallar…

[comu.edu.tr]

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir