Dağdan Düşmek

Dağdan Düşmek

“Damdan düşmek” diye bir deyimin olduğu muhakkak, fakat dağdan düşmek diye bir deyimin var olduğunu sanmıyordum.
Öyleyse nereden çıktı şimdi, durup dururken bu dağdan düşmek? Anlatayım ki mesele anlaşılsın.

Bilindiği gibi 2019 yılı yaz ayları çok sıcak/kurak ve çok hararetli ve hareketli geçti. Hafta sonları dağlara çıkan Kazdağı gezicilerinin yanı sıra, birden seçkin bir grup ÇKKÇM kararına istinaden (26 Temmuz)dağın eteğine çıkıp çadır kurulduğunu duyurdu. Sebep, malûm, 2017 yılından beri 200 bin ağaç kesilmişti ve “paha biçilemez kentte” ülgür ülgür, pardon, gürül gürül geçen yerel seçimler sonrası yeni farkına varılmıştı facianın; uzaydan bakınca…

Peşinden, öngörülemeyen, hayal ötesi bir kalabalık, dağ dağ, vadi vadi, yayla yayla… Anadolu’nun her tarafından kafileler halinde; çadırını alan geliyor. İlk bakışta “bişey yapmalı” çaresizliğiyle verilen karar, kurulan çadırlar, yurt çapında dev bir gösteriye dönüşüyordu.

Öğretmen bir ses yükseldi Ata’nın kahve içtiği kestanelikten:
“Andolsun
Ağaçlara Söz Veriyoruz / Ağaçlar ağlar mı? / Evet / Biz koruyamazsak / Ağaçlar ağlar / Çünkü / Ayakları yok kaçmaya / Elleri yok dövüşmeye / Dilleri yok sövmeye / O halde / Kazdağlarımızı / Biz savunacağız / Biz”

Kanadalı Doğu Pegai/Pigaslı rantçı mühendisler, Astyralı madenci ameleler / “iyi taş taşıyıcılar” ve tüm obaların muhtarları, Çanakköylü tacirler, tarifsiz kederler içindeydiler. Yarı aralanan metal ekmek kapısı kapanıyordu gene!
Ve bin Pınar’lı İda’nın Gargaros tepesinden Zeus bakıyordu!
Karıncalar, karacalar, sincaplar, yılanlar, çıyanlar, Kazdağı ayıları, ezcümle tüm kurt, kuş, börtü böcek ve ateş böcekleri telaş içindeydiler…

(05) Ağustos sıcağında yapılan görkemli yürüyüşte, korkuların, kaygıların paranoyak düzeyde ortaya çıktığı görüldü.
– “Sakın ha, sigara içmeyin. Yangın çıkmasın. Sonra madenci şirket bizim yaktığımızı söyler.”
Korku dağları beklermiş. 200 bin ağacın kökleriyle birlikte yok edildiği bir ortamda, yol kıyısında efkârla tellenen bir cigaradan yangın çıkarmak? Tiryakilere göre, bir ironiydi sadece.

Maden Dağı’nın çıplak karşı yamacında coşkun bir sel akışıyla, on binlerin yürüyüşünün hemen ardından, çadır nöbetlerine son verildiği açıklandı; güncel yıldızların birincisi tarafından. Kazdağı marşı ortaya çıkınca ertelendi bir süre. (18 Ağustos) Ağaçlardaki kuşların bile eşlik ettiği marşın icra edilişinden hemen sonra yine ayrı terane.

– “Gece çadır nöbetlerini kaldırıyoruz. Çok kalabalık oldu. Yangın çıkacak. Şehir merkezine gitmeliyiz. Nöbet için…”

Calvert’in bahçesinde konak hazırdı zaten. Üstelik hemen yanı başında endemik türlü yüzlerce ağaç ve şırıl şırıl akan bir çeşme…
WC’ler, su tankerleri kaldırıldı. Gece ışıkları acilen söndürüldü. Ama o da ne? Bir problem var? Şehir dışından gelen “yabancı” direnişçiler çekilmiyor; dağdan düşmüyorlar!
– “Bu iş, yerel/yerli olmalı! Hem siz kimsiniz ki; saçlı sakallı hırpani adamlar, ağaç kılıklı kadınlar… Biz yerli Hellespontos’luyuz ey fâniler. Ve sizler de biliyorsunuz ki, Hellespontos geçilmez!”

Sonradan adı “Balaban Direniş Tesisleri” olarak anılan alanda birkaç masa, Skepsis’li kıdemli bir nöbetçi çadırı ve elektrik direğine asılı dev bir bayrak dışındaki her şey taşındı şehre.
Ağaçları katledilmiş olan çırılçıplak toprak ana parçasını, bir kutsal alan ya da bir ören yeri misali; destek amacıyla yurdun dört bir köşesinden gelen insanlara, Direniş Tesislerinde bilgi verildikten sonra ziyarete götürüldüler. Böylece “Su ve Vicdan Nöbeti” icra edilmiş sayılıyordu…

Ziyaretçi akını kesilince de (üstelik kış gelmişti, “ilk yağmurda direnişçiler alanı terk edecekti mecburen veya jandarma halledecekti”…) mihmandarlar Calvert’in Bahçesi Nöbet Evine taşındılar.
Mücadele şehir merkezinde yapılacaktı ki, kararlaştırılıp tüm hazırlıkları tamamlanmış olan (12 Ekim) “Su ve Vicdan Mitingi” “Barış Pınarı Operasyonu” vesilesiyle iptal edildi.

Sonrasında ise Gergithes’in yukarı Granikos mahallindeki Altın Zeybek II. göleti inşası keşfedildi. Üstelik yerli ve milli altın’cı/gümüşçü şirketi İpek’in Koza’sı Kayyum’unun Serçiler’de Kocadere ve Gökeren Deresi çatalında (Gavurhisar Barajının kaynağı) sondaj yaptığı söylentisinin yayıldığı ve ağaçlara kıyıldığı sıralarda.
Tehlike an be an, canavar kılığında modern bir Troya atı gibi Hellespontos’a yaklaşıyordu. Birden bütün sesler kesildi. Bir kuşluk vaktiydi, Kavga Tepe’nin üzerinde ana tanrıça Hera göründü ve mosmordu gökyüzü…

Sözün kısası, sayın kariler “damdan düşmek” diye bir deyimin olduğunu biliyorsunuzdur muhakkak, fakat dağdan düşmek diye bir deyim elbette ki yok, ben uydurdum.

Not:
Tüm bu olanları Karaşın bir dağın zirvesinden izlerken, Dionysos yanı başımdaydı. Bazen hava sisliydi. Bu ahval ve şerait içinde anlatıda eksiklikler, yanılsamalar veya abartılar varsa eğer;

“gocunmayın güzel beyler / hanımlar / alınıp incinmeyin / silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı / imdatlara saldırmayın / basmayın düğmelere / yürekleri hoplatmayın / güzel beyler / hanımlar” H. H. Korkmazgil

Aralık 2019 / Çanakkale / Karadağ

Filtreler:

Mustafa Önder Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir