Er Hamamından Seramik Müzesine Yolculuk Hikayesi

Çanakkale Seramiklerinin bugüne ve gelecek nesillere ulaştırılması, tescilli bir mekanda sergilenmesi adına; Cevatpaşa Mahallesi Kaya Sokakta bulunan ve 1904 yılında inşaa edilen Er Hamamı’nın Seramik Müzesi ve Atölyesi olarak kullanımına yönelik çalışmaların Proje Danışmanı Ö. Bahattin Köylü, Proje Müellifi Aylin Atilla Yürükçü ve Proje Koordinatörü Cevat İnce’nin kaleminden Mod2 / Mimarlar Odası Çanakkale Şubesi Dergisi’nin ikinci sayısında yayınlanan hikayesi:

Geçmişten Günümüze Türk Hamamı

 Ö. Bahattin Köylü / Proje Danışmanı

İnsanoğlu, önceleri akarsu ve denizlerde arınmış, temizlenmiştir. Ruh ve bedenin arınması, hastalıklardan korunmak gibi amaçlarla, Hintliler Ganj, Asurlular Fırat, Mısırlılar Nil gibi kutsal anlam yükledikleri nehirlerin kaynaklarında topluca yıkanırlardı. Eski Mısır inançlarına göre, tanrılar suyu, insanların öncelikle kötülüklerden arınması, sıcaklarda serinlemesi için yaratmıştır. Bu nedenle suların kutsal sayıldığı, tanrı olarak saygı gördüğü medeniyetlerde, su ile yıkanmak ruh ve beden arınmasının temel taşı niteliğindedir.

Tarihçiler ve arkeologların kaydettiği bilgilere göre Mezopotamya, Babil, Hindistan ve eski Mısır’da yıkanmak için bağımsız binalar yapılmış. Ancak büyük hacimli binalar inşa edilmesi, kendinden ısıtmalı bir sistemin bulunması ve sıcak suyunun akıyor olması Romalılar dönemine rastlıyor. Evleri ısıtmak için kullandıkları alttan ısıtmalı bir tür kalorifer yapısını yıkanma binalarına uyguluyorlar ve “Roma Hamamı” ortaya çıkıyor. Bu dönemde oldukça geniş alanlar üzerine kurulan hamamlar, temizliğin yanı sıra sportif ve kültürel etkinliklerin de merkezi olmuştur.

Romalılar hamamları, halkın ortak olarak kullandığı Gymnasium, kütüphane gibi diğer yapılarla birleştirerek mimari kompozisyonlar meydana getirmişlerdir. Roma hamamlarının fonksiyon bakımından belirli özel hacimleri vardır: (Apodyterium) soyunma yerleri, (Tepidairum) soyunduktan sonra ilk girilen ılık hacim, (Caldarium) sıcak hamam kısmı , (Firigidarium) yıkandıktan sonra soğuk suyla yıkanılan yer idi. Frigidariumda bazen bir havuz bulunurdu. Hamamla beraber jimnastik egzersizleri yapılabilecek bölüm (Palestra) da çok kere düşünülürdü. Roma hamamlarının döşeme altındaki boşluklarda ve duvar içlerinde borularda dolaşan sıcak hava ile ısıtılması tekniği sonradan Bizans’ta ve Türklerde aynı şekilde kullanılmıştır.

Türk Hamamı, tarihin gizemli geçmişinden gelen, sağlık açısından da çok önem arz eden, geleneksel bir mirasımızdır. Günümüzdeki Türk Hamamı şeklini tarih boyunca Türk mimarisinden değişimler göstererek sosyal ve kültürel yaşantımızın vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Türklerin yaşamında hamamlar sadece bir yıkanma yeri değil, daha ötesi sağlık, sosyal ve kültürel etkinliklerin yaşandığı merkezler olmuştur.

Hamam sözcüğü; Arapça Hammam=Banyo, İbranice Hamam=Sıcak olmak sözcüklerinden türemiştir. Hamam, kısaca “yıkanma, arınma ve şifa bulmaya mahsus yer” olarak tanımlanabilir. Sanat ve mimarlık bakımından büyük bir önemi bulunan hamamlar, kültür tarihi açısından da önem arz eder. Kubbe ve diğer bazı mimari özellikleri ile camiyi andırır. Kendilerinden önceki Müslüman devletlerin geleneğini çok iyi değerlendiren Osmanlılar, idareyi ele alır almaz her tarafta hayır tesisleri kurmaya başladılar. Özel bir mimari tarza sahip bulunan hamamlardaki iç yapının önemli kısımları, genellikle camegah (soyunma yeri), soğukluk (kurulanma ve peştamal değiştirme yeri) ve sıcaklık (yıkanma yeri) adı verilen bölümlerdir.

Müstahkem Mevki Komutanlığı Er Hamamı
Yapının ön cephesiyle arka cephesi tamamen farklı üslupta inşa edilmiştir. Soğukluğun olduğu giriş cephesi barok üslupta inşa edilmiş olup, sıcaklığın bulunduğu arka bölüm ise klasik Osmanlı Hamam mimarisine uygun olarak kubbeli olarak inşa edilmiştir. İlk bakışta bu iki üslup farklı dönemleri yansıtıyor gibi gözükse de böyle bir bilgi ya da belgeye ulaşılamamıştır.

1.1. İnşa Malzemesi:
Taş kagir olarak inşa edilmiş yapının ön cephesi, cephe tuğlası ile kaplanmış, diğer cepheler sıvanmıştır. Yığma olarak inşa edilen yapının iki katlı soğukluk bölümü, geç dönemde betonarme kolanlarla desteklenmiştir

1.2. Mekan Elemanları:
Yıkanmaya gelen kimseler, soğukluk denen soyunma mekanına gelirler. Bu mekanın iki tarafında yer alan soyunma hücrelerinde soyunduktan sonra, ana girişin karşısında bulunan bir çift kanatlı kapıdan hamamın ikinci kısmı olan ılıklığa geçilir. Vücudu sıcağa alıştırmak için bir müddet burada kaldıktan sonra hamamın üçüncü kısmı olan sıcaklık kısmına geçilir. Burada kurnalı yıkanma köşeleri ve özel halvet hücrelerinde istenilirse hamam görevlilerinin yardımıyla yıkandıktan sonra aynı yol takıp edilerek dışarı çıkılır.

1.2.1. Soyunmalık:
Eski roma hamamlarında Apodyterium, Spoliaterium, Vestarium diye adlandırılan mekandır. Türk hamamlarında ise camekan olarak adlandırılmıştır. Er hamamındaki soyunmalık kısmı hamamın en geniş mekanıdır. Üstü fenerli bir tavan ile kapatılmıştır. Dikdörtgen planlı ahşap üst örtülü soğukluk bölümünün ortasında sekizgen kasnak üzerine oturtulmuş aydınlık feneri bulunmaktadır. Camekan kısmı genellikle ısıtılmaz. Buhar kontrolü çatı üzerindeki fener yardımıyla sağlanır.

1.2.2. Ilıklık:
Ilıklık – roma hamamlarında Tepidarium veya Alipderium denilen mahaldir. Bu kısmın duvar kenarlarında alçak mermer sedirler yer almaktadır. Burası kışın camekan yerine de kullanılabilmektedir. Külhandan çıkarak iç hamamı geçen kanallar soğukluğun döşemesi ve duvarlarında dolaşarak mekanı ısıtırlar. Bu mekanın yan taraflarında alçak bölmelerle ayrılmış hela ve usturalıklar bulunmaktadır. Soğukluk iç hamama girmeden önce vücudu sıcağa alıştırmak için kullanılmasının yanında dini temizliğin yapıldığı ve fazla sıcaklığa tahammülü olmayanların yıkandıkları bir mekandır.

Soyunmalık ile sıcaklık arasında bir geçiş mekanı olan ılıklık, eş büyüklükte iki oval kubbe ile örtülmüştür.

1.2.3. Sıcaklık:
İç hamamı teşkil eden bu kısım eski Roma hamamlarının Caldarium veya Sudatorium dedikleri mahaldir. Askeri hamamın sıcaklığının döşemeleri mermerle kaplıdır. Üstü kubbeyle örtülü kare mekanın, dört köşesinde birer halvet hücresi ve ortasında sekizgen göbek taşı bulunmaktadır. Halvet hücrelerinin arasında kalan yerler genel yıkanma nişleridir. Bunlara kurna başı denilir. Hamamın ortasında dinlenme, terleme ve masaj için yerden 38 cm. yükseklikte, sekizgen şeklinde mermer bir göbek taşı bulunmaktadır. Bu mahal kubbeler üzerindeki küçük pencere gözleri ile aydınlatılmaktadır. Bu pencerelere fil gözü denir. Külhana yakın olması nedeniyle hamamın en sıcak mahalli iç hamamdır. Külhandan iç hamama ve soğukluğun döşeme ve duvarları arasındaki kanallardan geçen sistem ile bu mekan ısıtılır. Kademeli olarak taşmalar yapacak biçimde, aşırtmalı olarak yan yana ve üst üste gelen üç boyutlu görünüm veren mukarnaslar, kubbe geçişlerinde süsleme olarak kullanılmıştır.

1.2.4. Külhan
Eski roma hamamlarında Haypocausten denilen kısımdır. Binanın arka ucunda teshin merkezini teşkil eder. Külhan kısmı su tesisatının da tevzi merkezidir. Burada hamamın soğuk su tevziatı için bir soğuk su deposu ve sıcak su için ayrı bir depo bulunur. Külhan tesisatı şu bölümlerden oluşur;

Ateşlik; Ocak denilen bölümdür. Ağzı odunluğa açılır.

Cehennemlik; Soyunmalık hariç hamamın diğer mekanlarının döşemesi altında yer alan içinde sıcak havanın dolaştığı cehennemlik kolonlarından oluşan bölümdür.

Su Haznesi; Ocağın üzerinde yer alan metal kazandır. Suyun içinde bulunan bu kazanın iki yanında alçak birer duvar yer almaktadır. Isınan su yükselirken bu duvarlarda bırakılan menfezlerden soğuk su aşağıya akar.

Tüteklik; Ocaktan çıkan alev ve dumanlar döşeme altında dolaştıktan sonra yanlardaki duvar içinde bırakılan tüteklik denilen bacalardan dışarıya çıkar.

Hamam döşemeleri 0,70 – 1,50 mt yükseklikte ve 0,40 -0,50 m² genişlikte ayaklar üzerine oturtulmuştur. Mermer levhalar bu ayaklar üzerine oturan kemerlere istinat ederler ve bu suretle sıcak hava mermerle doğrudan doğruya temas etmez. Hamamların harareti genellikle termometresiz olarak tanzim edilir. Sıcaklık kısmı harareti 30-40 derece arasındadır. Külhan yanındaki halvetlerin harareti ise 40 dereceyi geçer. Soğukluğun harareti 20-30 derece arasındadır.

1.3. Aydınlatma:
Türk hamamları fonksiyonları gereği sağır duvarlarla dışa kapatılmış, gösterişsiz yapılardır. Ancak Müstahkem Mevki Komutanlığı Er Hamamının ön cephesi oldukça gösterişli bir mimariye sahiptir. Türk Hamamları, üst örtüyü oluşturan farklı büyüklükteki tonoz ve kubbeler üzerine açılan yuvarlak, altıgen, sekizgen ve yıldız şekilli fener ve ışık gözleriyle aydınlatılmaktadır.

Aydınlatma işlemi, soyunmalık mekanında ki büyükçe bir fener ile; ılıklık ve sıcaklık mekanında ise ışık gözleriyle (fil gözü) sağlanmıştır.

1.4. Süsleme:
Türk hamamlarının özellikle ılıklık ve sıcaklık mekanlarında süsleme unsurlarına nadiren de olsa rastlanmaktadır. Hamamların sürekli sıcak hava ve aşırı derecede neme maruz kalması nedeni ile süslemeler kısa zamanda tahrip olmaktadır. Bu nedenle süslemeler daha çok soyunmalık mekanlarında yer almaktadır.

Müstahkem Mevki Komutanlığı Er Hamamının da soğukluk bölümü gerek dış cephesiyle gerek iç mekandaki çatı feneri ve galeri katıyla oldukça zengin bir mimariye sahiptir. Ilıklık ve sıcaklık bölümlerinde de üst örtünün getirdiği hareketlilik ve geçiş elemanlarında kullanılan mukarnaslar hamamın mimarisine zenginlik kazandırmıştır. Ayrıca duvarlar da yaratılan çeşitli nişlerle de iç mekan da hareketlilikler oluşturulmuştur.

Seramik Müzesi

Aylin Atilla Yürükçü – Proje Müellifi

Yeniden işlevlendirilerek Seramik Müzesi olarak kullanıma açılacak olan ve restorasyon çalışmaları devam eden Askeri Hamam, Cevatpaşa Mahallesi’nde Gazi Bulvarı’nın paralelinde yer alan Kaya Sokak’ta konumlanmaktadır. Giriş cephesi Kaya Sokak’ta olan, 1763.44m2‘lik oldukça büyük bir parsel üzerinde yer alan 565.9m2 kullanım alanlı eski eserin geniş arka bahçesi İnönü Caddesi’ne kadar uzanmaktadır. Caddenin, 18 Mart İlköğretim Okulu’nun yukarısındaki kısmına denk gelen bölümünde yer alan bahçe kapısı aynı zamanda Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na ait tescilli yapıya komşudur.

Tescilli yapının Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı Er Hamamı olarak 1904 yılında inşa edildiği bilinmektedir. Yapıya 1923 yılında ilaveler yapıldığı ve 1942’de onarım görmüş olduğu tespit edilmiştir. Tespitler ışığında, yapının 1940’lı yıllarda geleneksel yöntemlerle işleyen bir hamam olduğu tahmin edilmektedir. İlerleyen yıllarda kazan ilave edilip kaloriferli ısıtma sistemine geçilerek yapıya müdahaleler devam etmiştir. Yapı, Edirne Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 10.07.1976 tarih ve 9291 sayılı kararıyla tescillenerek günümüze gelmiştir.

Mülkiyeti Maliye Hazinesi’ne ait olan, Çanakkale Boğaz Komutanlığı’na tahsisli tescilli eski eserin; bakım ve restorasyonu Çanakkale Belediyesi’nce yapılmak üzere kullanım hakkı istenmiştir. Yapılan protokol sonucu yapının kullanım hakkı Çanakkale Belediyesi’ne devredilmiştir.

Çanakkale, geçmişten günümüze özgün ve ilginç formlu seramik eserlerin üretildiği önemli bir merkez olmuştur. Çanakkale için bu derece önemli ve özel olan seramikle ilgili bugün itibariyle kent merkezimizde bu sanatın geçmişten günümüze seyahatini anlatan kalıcı bir sergi ve müze yer almamaktadır. Kültür ve turizm kenti olan Çanakkale’nin bu önemli vizyonunu destekleyecek, eski ve özgün sanatları bugünkü nesillere ulaştıracak kalıcı alanın yaratılması için Çanakkale Belediyesi harekete geçmiştir.

İmar ve Şehircilik Müdürlüğü çatısı altında, Kent Konseyi Seramik Çalışma Grubu’nun katkıları ile yapılan değerlendirme toplantıları sonucunda tescilli Askeri Hamam’ın; Seramik Müzesi olarak kullanılabilmesi için nasıl fonksiyonlandırılabileceği değerlendirilmiştir.

Değerlendirme toplantıları ile paralel olarak projelendirme çalışmaları başlamış olup; tescilli eserin rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri mimar Aylin ATİLLA YÜRÜKÇÜ tarafından, mimar Bahattin KÖYLÜ danışmanlığı ve katkılarıyla hazırlanmıştır.

Yapım çalışmalarına başlayabilmek için Çanakkale Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun onayına sunulmuştur. Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 22.06.2010 Tarih ve 4944 Sayılı kararı ile rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri onaylanmıştır. Onaylı projelere göre keşif ve metraj çalışmaları yapılarak ihale sürecine hazırlanılmıştır. 28.11.2011 tarihli ihaleyi 428.542,23TL’lik bedel ile kazanan Mimsan Mühendislik İnşaat Seramik ve Tic.San.Ltd. Şirketi tarafından çalışmalara başlanmıştır. Yapımı devam etmekte olan restorasyon projesinin şantiye şefliği Mimar Aylin ATİLLA YÜRÜKÇÜ, Çanakkale Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü adına kontrolörlüğü Mimar Meral HARPUT ve Mimar Handan ALTUNEL UÇAR tarafından yürütülmektedir. Yapım çalışmaları 2013 yılı Nisan ayı sonunda tamamlanması hedeflenmiştir.

Seramik Müzesi için restorasyon yapım çalışmalarının tamamlanması ile, kentin önemli bir kültür mirası olan Çanakkale seramiklerinin kentli ile buluşması ve bu amaca uygun tescilli bir mekanda sergilenmesi sağlanacaktır. Günümüzde ‘Askeri Hamam’ fonksiyonunda kullanılmasına ihtiyaç olmayan bu tescilli eser  yeniden işlevlendirilerek hem değer katılmış hem de ‘kamuya’ açılmış olacaktır.

Yapıyı sadece müze olarak değerlendirmemek gerekir. Seramik Müzesi’nde süreli ve kalıcı sergi alanları, konservasyon alanı, seminer alanı gibi kendi fonksiyonuna hizmet eden mahallerin yanında; peyzaj düzenlemesi ile bahçesinin de aktif olarak kentli tarafından kullanılması amaçlanmıştır. Yapının geniş bahçesinde, seramik ve farklı disiplinlerde süreli çalışmalar ve organizasyonların yanısıra; çocuklar ve gençlerin katılımını teşvik edecek çeşitli aktiviteler yapılabilecektir. Böylelikle eski eser, ‘Askeri Er Hamamı’ndan ‘Seramik Müzesi’ne dönüştürülerek kentliye kapılarını açacaktır.

YAPININ ÖZELLİKLERİ VE RESTORASYONU
Hamam Cevatpaşa Mahallesi Kaya Sokak, 32LIC Pafta, 36 ada, 31 Parselde yer almaktadır. Dikdörtgen plan şemasına sahip yapı doğu-batı yönünde uzanmaktadır. Yapıya giriş caddeye açılan batı cephesinden sağlanmıştır. Ayrıca, doğu yönünde bahçesi uzanmakta olup; İnönü Caddesi tarafında bahçe kapısı yer alır.

Yapı 1763.44m2‘lik parsel üzerinde, iki katta toplam 565.9m2 kullanım alanına sahiptir. Yapı, Edirne Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 10.07.1976 tarih ve 9291 sayılı kararıyla tescillenmiştir.

Yapının ön cephesinde giriş kapısının üzerinde yer alan ve yapım tarihiyle ilgili bilgi veren iki adet dikdörtgen kartuş, sanat tarihçisi F. Alev ÖZ tarafından incelenmiştir. Alttaki kartuşta “MST.MV.ER HAMAMI” (Müstahkem Mevkii Er Hamamı) yazmaktadır. Üstteki kartuşta elips biçimli bir madalyonun içerisinde daire biçimli ikinci bir madalyon yer almaktadır. Madalyonlar denizci ipi şeklindedir. Daire biçimli madalyonun içinde üzerine ip sarılmış bir gemi çapası ve üzerinde de üç adet yıldız bulunmaktadır. Bu madalyonun sol yanında Arap rakamlarıyla 13, sol yanında da 22 yazmaktadır. Buna göre yapı Hicri 1322 (Miladi 1904, Rumi 1906)’ye tarihlenmektedir.

Ayrıca, Hamamın ana yapıya Kaya Sokak tarafından bitişik tarafında sonradan inşa edilmiş tek katlı bir ilave yapı yer almaktadır. Söveli dikdörtgen giriş kapısının yanında yer alan mermer kartuşta “Bu bina 1923 yılında inşa edilmiştir” yazısı bulunmaktadır. Ek yapı önde cepheye bakan iki, bahçeye bakan tek odadan oluşmuştur. Restorasyon kapsamında ön cepheye bakan oda konsevatör odası olarak düzenlenmiş olup, seramik eserlerin bakımı yapılabilecektir. Giriş kapısından, toplu olarak müzeyi ziyarete gelen konukların direk arka bahçeye bakan seminer odasına, sonra arkada düzenli olarak sergi alanına alınmalarını amaçlanmıştır. Restorasyon sırasında yapının iç duvarlarına enjeksiyon ile güçlendirme desteği yapılmıştır. Sıva raspası yapılan duvarlar çimentosuz sıva ile sıvanmıştır. Mevcut beton zemin geleneksel imalat karo çinilerle kaplanmıştır.

Ana yapıya dönecek olursak, hamamın soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve külhan mekanları aynı eksen üzerinde sıralanmıştır.

1- Soyunmalık bölümü iki kattan meydana gelmektedir. Katlar, sekizgen kasnak üzerine oturtulmuş aydınlık fenerini taşıyan, mekanın ortasındaki on adet ayak çevresinde yer almaktadır ve mekanın duvarlarına bitişik on dört adet ayakla desteklenmiştir. Soyunmalık mekanındaki katlar, odalar, destekler, ayaklar ve merdivenler betonarme olup geç dönemde eklenmiştir. Soyunmalığın kuzey ve güney duvarına bitişik ayakların, üst kattaki pencerelerin önünde bulunması bunu göstermektedir. Yapının orjinalinde katların veya odaların olup olmadığını gösteren herhangi bir belge ya da bir iç mekan fotoğrafı bulunmamaktadır ve mimari bir iz de görülememektedir.

Soyunmalık bölümünün zemin katında, yapının Kaya Sokak cephesine bakan, girişin iki yanına konumlanmış birer adet oda yer almaktadır. Odaların restorasyon projesinde uzman ve güvenlik odaları olarak değerlendirilmiştir. Odaların arasında kalan bölüm, kasnağı taşıyan iki ayağın arasına eklenen kapıyla bir giriş mekanı haline getirilmiştir. Mekanın, girişe dik olarak simetrik konumlanmış; mevcutta soyunma kabinlerinin olduğu, zeminden yüksek tutulan sağ ve sol kanatları seramik satış ve tanıtım ofisi olarak fonksiyonlandırılmıştır. Ortada, giriş ile aynı kotta yer alan kısım bilgilendirme alanı olarak tasarlanmıştır.

Mahalde galeri boşluğunun duvarlarına sonrada kaplanmış seramikler sökülüp sıvanmıştır. Sıva raspası yapılan duvarlar horasan sıva ile sıvanmıştır.  Mevcut deforme olmuş mozaik zemin geleneksel imalat karo çinilerle kaplanmıştır.

Soyunmalık ile ılıklık arasını bölen duvara bitişik konumlanan merdiven ile üst kata çıkış sağlanmaktadır. Üst kat dokuz adet basık kemerli kare biçimli pencereyle aydınlatılmaktadır. Soyunmalığı örten fener ve sekizgen kasnağı içerden ahşapla kaplıdır. Kasnağın üzerinde yer alan on adet dikdörtgen pencereyle aydınlık sağlanmıştır. Mahal, ortasındaki galeri boşluğuyla zemin kattaki girişe bakmaktadır. Burası geçici sergi alanı olarak fonksiyonlandırılmıştır.

2- Ilıklık: Soyunmalık mekanından ılıklığa yuvarlak kemerli bir kapıyla geçilmektedir. Enine dikdörtgen biçimli ılıklık mekanının kuzeyinde karşılıklı iki tuvalet bulunmaktadır. Tuvaletlerin gerisinde ikisi doğu, diğer ikisi de batı duvarına bitişik toplam dört adet traşlık yer almaktadır. Ilıklığın güneyi mermer ile yükseltilmiştir.

Traşlıklar ve güney bölümü birer oval kubbeyle örtülüdür. Kubbeler, ılıklığın giriş kapısı ve karşısında bulunan sıcaklığın giriş kapısı ekseninde atılmış birbirine paralel iki yuvarlak kemer ile desteklenmiştir. Mekandaki tüm kubbelere geçiş testere dişleriyle bezenmiş pandantiflerle sağlanmıştır. Kubbelerin üzerlerindeki fil gözleriyle mekan aydınlatılmıştır. Ilıklık bölümü aynen korunarak sergi alanı olarak tasarlanmıştır. Sıva raspası yapılan duvarlar horasan sıva ile sıvanmıştır. Mermer zemin ve orijinal kurnalar temizlenmiştir.

3- Sıcaklık: Ilıklıktan sıcaklık mekanına yuvarlak kemerli bir giriş kapısıyla girilmektedir. Kare mekanın dört köşesinde birer halvet hücresi ve ortasında sekizgen göbek taşı bulunmaktadır. Sıcaklık mekanı kubbe ile örtülüdür. Kubbe dışardan sekizgen kasnak üzerine oturmaktadır. Kubbeye geçiş testere dişleriyle bezeli pandantiflerle sağlanmıştır. Pandantiflerin üzerinde bir sıra yivli, bir sıra burgulu ve bir sıra düz olmak üzere üç sıra silme yer almaktadır. Kubbenin üzerindeki filgözleriyle mekan aydınlatılmıştır. Sıcaklık mekanı aynen korunarak sergi alanı olarak tasarlanmıştır. Sıva raspası yapılan duvarlar horasan sıva ile sıvanmıştır. Mermer zemin ve orijinal kurnalar temizlenmiştir.

4- Kazan Dairesi: Sıcaklık mekanının doğusunda bulunan ve ancak restorasyon çalışmaları sırasında girilebilen su deposu ve külhan bölümünden sonra kazan dairesi yer almaktadır. Yapının sonradan eklenen ve daha sonra da müdahaleler gören kazan dairesinin üzerinde baca uzanmaktadır.  Bacanın üzerinde 1942 yazmaktadır. Yapıya ait 1923’ten önceye tarihli olduğu düşünülen bir fotoğrafta söz konusu bacanın yerinin değişmediği görülmektedir. Hamamın bacası 1942’de onarılmış olmalıdır. Restorasyon çalışmaları ile, mekanda yer alan iki adet depodan biri mutfağa çevrilmiştir. Kazanın bulunduğu alan kafeterya olarak fonksiyonlandırılmış ve bahçeye de hizmet vermesi amaçlanmıştır.

Yapının orjinaline müdahale edilmeden tamamlanması amaçlanan restorasyon dış cephede yer alan tuğlaların ve taş sövelerin bakımı ile devam etmektedir. Tamamen deforme olan tuğlaların yerine orjinale uygun yeniden imal edilen tuğlalar konmuş; deforme olan taş imalatlar çürütülerek çıkarılmıştır.




  
Çanakkale Seramik Müzesi

Cevat İnce – Proje koordinatörü

Kente de adını veren Seramiğin yaklaşık 300 yıllık üretim sürecinin ve ürünlerinin öyküsünün buluşma mekanı bir Müze; Çanakkale Seramik Müzesi…

17. yy’da bu kentte doğan, ticaret ile Osmanlı coğrafyasının farklı bölgeleriyle birlikte Avrupa’ya yayılan, günlük yaşamın bir parçası olan Çanakkale seramiklerinin, zaman içinde Avrupalı koleksiyonerlerin ve müzelerin koleksiyonlarında yerini almış olmasının bir rastlantının sonucu olamadığı Çanakkale seramiğini tanıyanların malumudur. Ya bilmeyenler için bu öykü nasıl anlatılmalı…

Gerek form gerekse dekor olarak Çanakkale Seramikleri Osmanlı İmparatorluğunun iki güçlü (İznik- Kütahya) merkezinden kendini farklı kılmayı başarmış bir üretimdir. İki başat merkez Sarayın ve Osmanlı Bürokrasisinin ihtiyaçlarının karşılanmasına bağlı olarak formüle edilmiş, diğer bir ifade ile kesin formlar ve şablonlaşmış dekoru ile üretim yapmıştır. Çanakkale seramikleri ise tam bir halk zanaatı olarak günlük yaşama ürün verirken üreten ustanın özgür yaratım güçlerinden faydalanmış, her zaman yeni form ve desenler ile kendini aşmıştır. Ustalar, çömlekçi çarkının yanı sıra kalıp kullanımı ile de ürettiği formları müstakil veya birlikte farklı kombinasyonlar ile kullanarak zengin bir Çanakkale seramik koleksiyonuna imza atmayı başarmıştır. Her üründe desen zenginliğinin yanı sıra serbest fırça darbelerinin de ustaların içlerindeki coşkuyu seramik ürünler üzerine nakş ederken bir raksa döndüğü hissedilmektedir. Bu üretim zenginliği çağında ülke içinde yaygınlaşmasının yanı sıra bir liman kenti olması nedeni ile avrupada da kendine pazar bulmuş bu sirkülasyon içinde batılı koleksiyonerlerin dikkatini çekmiştir. Belirli bir bilgi ve deneyim birikimi ile usta çırak ilişkisinde öğrenilen ve üretilen Çanakkale seramikleri tekrar eden form ve desenler gibi görülse de geleneksel el zanaatlarının her bir üretim anı, üretim şartlarının getirdiği farklılık ile tekliği de beraberinde üretir. Bu bağlamda her üretimin özgün bir sanat ürünü muamelesi görmeyi hak eden özellik ve zenginliği de birlikte taşıdığını söylemek yanlış da bir değerlendirme olmaz. Bu Çanakkale seramiklerini özel ve özgün kılan bir zenginliktir.

Üretim zenginliğinde kullanılan form ve desenler, yaşamın içinde kentten izler taşır. Kentin ve boğazın geçiş özelliği ve hareketliliği seramiklere de yansır. Kenttin kendine özgü mimarisi, boğazdaki yelkenli tekneleri, kentin içinde ve çevresindeki doğal hayatın (bitki ve hayvan) çeşitliliği stilize edilerek, enfes fırça darbeleri ve çarkta ustanın parmakları arasında biçimlenen çamurun form ve desenlerine yansırken, boğazdan tekne ile geçen bir zürafanın da Çanakkale seramiklerinde yerini aldığını görüveririz.

Diğer yandan seramik üretiminin 1960’lı yıllarda kesintiye uğradığı yaygın bir kanı ise de aslında atölyelerin kent merkezinden (bugünkü stadyumun önünde Maliye binasına bitişik 1. ve 2. Çanakçılardan) kent dışına taşınmasının ardından üretim düşer ama yok olmaz. Ustaların yetiştirdiği çocukları seramiğin farklı üretim alanlarında çalışarak kazançlarını sağlarken bir taraftan da küçük çaplı da olsa geleneksel öğretilerini unutmadan üretmeye devam etmişlerdir. (Kentte İsmail Bütün Usta, Eceabat’ta Zeki, Ziya ve Erdinç Uçar kardeşler, Kadir Ateş ustalar) Aslında piyasa şartlarında görünürlüğünü kaybeden Çanakkale Seramikleri, ustaların bilgi ve becerileri ile yaşamına devam etmektedir.



İşte bu tarihsel süreç bilgisi ile birlikte kentte farklı tarihlerde Geleneksel Çanakkale Seramiklerinin canlandırılarak kent yaşamı ile buluşturulması gayretlerinin bir sonucu olarak yeni atölyeler ve üretim arayışlarının yanı sıra bir Müze ihtiyacı da son dönem tartışmalarının merkezinde yerini almıştır. Bu tartışmalar Çanakkale Rotary Kulübü’nün ciddi gayretleri ile kentin önemli kurumsal aktörleri (Valilik, Belediye, Üniversite ve Boğaz Komutanlığının)nin katılım ve katkılarıyla bir konsey oluşturulmuştur. Bu konseyin yaptığı farklı toplantı ve konferanslarla kentin gündemine seramik tekrar taşınmış ve kentin dikkatini bir kez daha Çanakkale seramiği üzerine toplanmıştır. Bu girişimin 2008 yılının Mart ayında Çanakkale Kent Konseyi çatısı altında bir çalışma grubuna dönüşmesi ile geniş katılıma açık çalışmalar örgütlenmiştir. Böylece konsey uzun süreli atölye, çalıştay ve toplantılarla kentin kurumsal aktörleri dışında sivil toplum kuruluşları ve gönüllülerin katılımları ile de zenginleşen çalışmalarlada süreci raporlandırmış ve rapor Kent Konseyi genel kurulunda görüşülerek oylanmış ve olumlu görüşlerle karara bağlanmıştır. Kent Konseyinin genel kurulunda alınan karar Çanakkale belediye meclisinde de görüşülmüştür. Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın projeye olan inancı ve desteği ile süreç süratle şekillenmeye başlamıştır. Çalışmalar süresince Müzenin hayata geçmesi için gerekli olan önemli iki başlık; Bina/Mekan ve koleksiyon ve Müze öyküsünü (içerik) süreci de katılımcı süreçler içerisinde tartışılmıştır.Bu süreçte Müzenin bina /mekansal ihtiyacı Milli Emlak Müdürlüğü kayıtlarında yer alan, Boğaz Komutanlığı’nın kullanımına tahsis Tarihi Er Hamamının Çanakkale Belediyesine Seramik Müzesi olarak kullanılmak üzere tahsis edilmesi ile çözülmüştür.

Uzun süredir kullanılmayan tarihi bir mekanın yeniden işlevlendirilerek Müzeye çevrilmesi gibi yeni bir süreç ortaya çıkmıştır. Yasal ve mimari ile gerekli çalışmalar tamamlanarak binanın rölöve ve restitüsyon projeleri hazırlanmış, restorasyon projesinde yapının Müze olarak yeniden işlevlendirilmesi de söz konusu olmasından dolayı çağdaş müzecilik yaklaşımlarına uygun olarak tasarlanan Müze Mekan kurgusuna uygun olarak hazırlanmasına özen gösterilmiştir. Seramik Müze öyküsünün tartışılma ve hazırlanmasında mekanın tarihi bir yapı olması ve bundan önceki işlevleri de özel olarak anlatılma ihtiyacı olan bir kültür alanı olması öyküyü zenginleştirmiş.

Seramik kültürünün yanı sıra hamam kültürünün de birlikte anlatımı hedeflenmiş, bu amaç ile grafik çözümler yanı sıra mimari okumalara olanak tanıyacak transparan sergi üniteleri tasarıma dahil edilmiştir. Mekanın yalnız plan şeması değil işlevsel izlerin yanı sıra bina içindeki sakin bezeme unsurlarının da rahatlıkla görülerek binanın da serginin bir parçası olmasına özen gösterilmiştir. Binanın tarihçesi, hamam mimarisi ve Türk Hamam kültürü genel ifadeler üzerinden bilgi panoları ile anlatılırken, binanın askerler tarafından kullanım süreci imitasyon objeler ile desteklenerek sergiye dahil edilmiştir.

Seramik üzerine oluşan Müze öyküsünün oluşturulmasında tasarımın merkezinin geleneksel Çanakkale seramikleri ile biçimlenmesi hedeflenmiş, arkeolojik – çağdaş ve endüstriyel seramik çeşitliliğinin ise süreç içinde sergi proğramına eklenmesine olanak tanıyan açık uçlar bırakılmıştır. Bu süreçte yapılan toplantılar da Müzenin adının “Çanakkale Seramikleri Müzesi” mi “Çanakkale Seramik Müzesi” mi olması konusu üzerinden gidilmiş farklı zamanlarda katılımcılar ile tartışılmış ve geniş kapsamlı bir koleksiyona yönelmesine de olanak tanıyacak “Çanakkale Seramik Müzesi” adı benimsenmiştir.

Bu sürecin ardından Müzenin koleksiyonun oluşumuna yönelik yaklaşım tartışılmış bu bağlamda; özellikle geleneksel Çanakkale Seramik ürünlerin koleksiyona kazandırılması üzerine beyin fırtınaları oluşturulmuştur. Öncelikle koleksiyonerler ile ilişkiye geçilmesi paralelinde ise Çanakkale Arkeoloji Müzesi öncelikli olarak Müzeler ile ilişkiye geçilmesi ile toplu koleksiyonlara ulaşılabileceği önermeleri oluşmuş. Ayrıca bir kampanya kapsamında da şahısların elinde bulunan seramiklerin Müzeye kazandırılabileceği önerilmiştir. Bu çalışmalar ile de ulaşılamayan ürünlere imitasyon / replikaların üretimi üzerinde ulaşılması gibi öneriler oluşmuştur. Geleneksel seramiklerin dışında çağdaş ürünlerin müzeye kazandırılması için sergi, sempozyum ve çalıştay gibi etkinlikler yapılması gündeme gelmiştir.

Bu önermeler doğrultusunda yapılan çalışmaların tamamında önermeler eser üzerinde konuşulmuştur. Seramik üretim ve kullanım süreçlerini de içeren kültürel kodlara girilmemiştir.

Bu süreç içerisinde GMKA’na yazılan proje ile Çanakkale Belediyesi, Çanakkale Seramikleri Anı Eşya üretim atölye ve kursu projesini hayata geçirilmiştir. Kurulan atölyede de kentte geleneksel yöntemler ile hala üretim yapan İsmail Bütün ustanın yer alması çalışmalara yeni bir boyut kazandırmıştır. Çıraklık eğitiminin programına sağdık kalınarak düzenlen kurs ile bu kültürün en azından geleneksel olarak usta – çırak ilişkisinin yeniden görünür olmasına olanak sağlamıştır. Bu süreçte İsmail Bütün ustanın da katıldığı toplantıların birinde Ustanın; “arkadaşlar benden sık sık talep edilen; usta şu işin benzerini (replikasını) yapar mısın talebi beni üzüyor. Taklidini istediğiniz şey, benim ustamın yaptığı, ondan öğrendiğim ve benim de yaptığım şey, şimdi malzemeler hazır o kadar yoksa ustalık aynı ustalık” sözü ise gerçekten ufuk açıcı bir durum yaratmıştır.

UNESCO’nun soyut olmayan kültür varlığı kavramını hatırlamamıza yarayan bu söz önümüze yeni bir ufuk açtı. Çanakkale Seramikleri ve yaşayan ustalar aynı zamanda kültürel mirasın “somut olmayan kültür varlıkları” kavramının tam da tanımladığı yeri doldurması ile de önemliydi. Hem atölye süreci denemeleri hem Müze bu mirasın belgelenmesi ve geleceğe aktarmamız için gerekli olan gerçek kurumdu. Böylesine zengin bir imkan Müze koleksiyonu tartışmaları içinde Müze için eser toplama kavramı üzerinde yeniden düşünmemize olanak tanıdı. Zengin bir koleksiyona ulaşmak için yapılacak satın alma girişimleri serbest piyasa ekonomisinde talebin oluşmasına neden olacak ve alanda ciddi fiyat aralıkları oluşmasına neden olabileceği müze kuruluş cümlelerinin kamuya yansıması ile oluşan hareketlenmeden bile anlaşılmıştı. Bu durumda satın alma ile oluşacak koleksiyondaki sayı ve nitelik gerçek hedefe ulaşmamızı olanak tanıyacak mı sorusu gündeme geldi.Öncede söz edildiği üzere aynı form ve desenler, ustalar hatta aynı ustanın eserin de farklılık gösteriyor olması kaç eserle bir koleksiyon sorusunu da beraberinde getiriyordu.

Bu tartışmalar sonunda Çanakkale Seramik Müzesi “sergi öyküsü” yalnız bir obje Müzesi değil objenin oluştuğu kültürel iklimi de anlatan bir Müze sergi öyküsü olarak tasarlanmıştır. Buna bağlı olarak ta müze eski tarihli geleneksel yöntemler ile üretilmiş eserlerin bağışa dayalı olarak toplanması, bu sürecin uzun soluklu olmasına rağmen piyasayı tetiklemeden gerçek seyri üzerinden koleksiyonun bağışa dayalı olarak oluşmasının sağlanması hedeflenmiştir. Resmi kurum ve Müze koleksiyonlarında yer alan eserlerin ise bürokratik ve kanuni imkanlar doğrultusunda müzeye kazandırılması girişimleri araştırılarak kazandırılması kararına varılmıştır. Böylece tarihi bir mekanda taşınabilir kültür varlıklarının yanı sıra somut olmayan kültürel mirasın çağdaş müzecilik olanaklarının tamamı kullanılarak kamusal paylaşıma açılması hedeflenmiştir.

Bu yazı Mod2 / Mimarlar Odası Çanakkale Şubesi Dergisi 2. Sayısında yayınlanmıştır.

Ö. Bahattin Köylü Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir