Yarın Aslında Bugündü

Yarın Aslında Bugündü
Deniz Erbaş
25/04/2020

Korona salgınının iş ve sosyal hayatımızı fiilen etkilemeye başladığı 17 Mart 2020 tarihinden bu yana, kademeli olarak birbirimizden uzaklaştık ve işimizin elverdiği ölçüde evlerimize kapandık. Bütün okullar tatil edildi, kültür yapıları kapatıldı, ülkeler arası ve ardından da şehirler arası seyahatler kısıtlandı. Kültür sektörü bu süreçten hem ilk ve en yoğun etkilenen alan oldu hem de hızla bu yeni koşullar içeresinde insanların kültür ve eğlence ihtiyaçlarına cevap verme talebiyle karşı karşıya kaldı.

Müzik, sinema gibi kitlesel sanatları zaten uzun süredir internet tabanlı çevrimiçi (online) ve dijital platformlar üzerinden tüketmeye alışmıştık. Diğer yandan hem kamu hem özel sektör müzeleri, sanat kurumları, ören yerleri çoktandır “sanal (virtual) müze”, “sanal sergi turu” gibi araçlar yoluyla mevcut içeriklerini çevrimiçi yolla daha geniş kitlelere ulaştırma yönündeki genel eğilime ayak uydurmuştu. Bu eğilim, insanlığın ortak değeri olan kültür üretiminin “erişilebilir” olması, yaş, dil, coğrafya farkı gözetmeksizin herkesin faydalanabildiği oranda “demokratikleşmesi” yönündeki güncel etik normların yeni teknolojilerle buluşmasının doğal bir uzantısıydı.


20. yy başlarken sanatçılar 2000 yılını böyle hayal ediyordu (c)Wikimedia Commons

Yapılan araştırmalar her ne kadar sanatla gerçek hayatta, fiziki olarak karşılaşmanın ezici bir oranda hala tercih edildiğini, çevrimiçi ve VR (Virtual Reality: sanal gerçeklik), AR (Augmented Reality: artırılmış gerçeklik) gibi dijital alternatiflerin bu hakiki deneyimi ikame edemeyeceğini teyit etse de kullanıcılar, internet ve yeni teknolojiler temelli kültür hizmetlerinin sağladığı içerik ve deneyim zenginliğinden hoşnut görünüyor. Bugün dünyanın çevrimiçi en büyük kültür-sanat platformu olan ve dünyanın her yerinden binlerce müze, ören yeri ve koleksiyona erişimimizi sağlayan Google Arts & Culture on yıllık bir geçmişe sahip.

Diğer taraftan sanat pratikleri doğaları gereği her zaman teknolojiyle iç içe olmuştur; kendi renk ve boyalarını icat eden ressamlardan, radyo ve televizyonun hayatımıza girmesiyle açılan yeni iletişim düzlemlerinin potansiyellerini araştıran sanatçılara kadar tarih boyunca bunun birçok somut örneğiyle karşılaşmak mümkün. Son on yıllar boyunca çevrimiçi ve dijital teknolojilerin görsel, işitsel, duyusal olanakları kadar ortaya çıkan ve biriken verilerin (data) hem üretim hem de erişim süreçlerini ele alan sanat pratikleri de oldukça zengin bir bellek oluşturuyor.Sanatçılar bir yandan bu yeni teknolojilerin sınırlarını ya da yaratıcı kullanımlarını araştırırken, bir yandan da günümüz iletişim ve bilgi ağlarının toplumsal, ekonomik ve kültürel etkilerine ve arka planlarına dair eleştirel içerikler üretiyor. Çağımız kültür üretimi “erişilebilirlik” kavramının yanı sıra “disiplinlerarasılık” olgusunu da uzun zamandır bu bağlamda hayata geçiriyor; sanatçılar artık hem sosyal hem doğal hem de pozitif bilim insanlarıyla, farklı teknolojilere dair uzman ve tasarımcılarla bir arada dijital, sanal ve çevrimiçi dünyanın inşasına farklı düzeylerde katkı veriyor.

İşte bugün, yarının dünyasını hazırlamaya yönelen ve yukarıda özetlenen tüm bu çabaların oluşturduğu birikim, korona salgını ile değişen yaşam pratiklerimiz dolayısıyla gündemin merkezine yerleşti. Evinde oturmak zorunda kalan insanın eğitime, kültüre ve sanata erişimi konusuna yönelen ilgide patlama yaşanıyor, büyük bir iştahla çevrimiçi ortamda ve sosyal medyada dolaşıma sokulan türlü çeşitli içeriklere yöneliyoruz. Sadece şanslı bir zümrenin lüksü olan boş zaman ve aylaklık, daha geniş bir kitlenin zorunlu yaşam biçimine dönüşünce, o boş zamanın nasıl doldurulacağı sorusu hasıl oldu; cevap için de tüm gözler kadim dostumuz kültüre çevrildi. Dijital arşivler, mevcut çevrimiçi ve açık kaynaklı kültür ve sanat içerikleri uzun listeler halinde dolaşıma sokuldu; şu müzenin sanal turu, bu üniversitenin ücretsiz çevrimiçi eğitim paketi, kültür kurumlarının sahne ve gösteri sanatları kayıtları, sanal kütüphaneler derken bir insanın tüm ömrünü verse tüketemeyeceği ya da etkileşemeyeceği kadar çok içeriğin zaten çevrimiçi olarak bizleri beklediğini gördük.


20. yy başlarken sanatçılar 2000 yılını böyle hayal ediyordu (c)Wikimedia Commons

Fakat bu zenginlik bizi tatmin etmemişe benziyor. Korona salgını öncesi hayatımızdan miras kalan görünürlük, popülerlik, göz önündelik kaygısıyla, yine aceleci bir tavırla üretilmiş yeni içeriklerin çevrimiçi mecralarda arzı endam ettiğini görüyoruz. Burada kullanılan kavramlar ve yöntemler, içeriğin sunum teknik ve teknolojileri ise bir karmaşaya ve kafa karışıklığına işaret ediyor. İnternete yüklenen her görsel içerik ya da imgeleri slayt gösterisi gibi dizmek dijital sergi olmuyor örneğin; sunulan içeriğe dair yaratıcı bir anlatım, kullanıcının içerikle etkileşim düzlemini da kurgulayarak deneyimi başkalaştıran bir tasarım anlayışı gerektiriyor…

Öncelikle çevrimiçi medya adı verilen bu iletişim mecralarında bilgi ve deneyimi aktarmaya dair yıllardır üzerinde çalışılarak kristalize olmuş olan birikim ile buna emek veren uzmanları süreçlere dahil etmek; bir arama motorunda karşımıza çıkacak içeriğin benzerini yeniden üretmek ya da bir ömrün hatta yüz binlerce ömrün yetmeyeceği yoğunlukta kültür birikimi içerisinde kaybolmamak için sanat tarihçisi, küratör, tasarımcı, sanat yönetmeni gibi uzmanların ve özellikle de sanatçıların zihinsel ve yaratıcı birikimlerine kulak vermek; çevrimiçi deneyimi salt sosyal medya etkileşimi gibi görmek yerine dijital kültürü tüketme alışkanlıklarımızı sorgulamak; biraz yavaşlayıp içerisinden geçmekte olduğumuz sürece mevcut reflekslerimizle değil bambaşka gözlüklerle bakmak gerekiyor olabilir.

Yaşam alışkanlıklarımız değiştiği için şaşkınız, ne kadar süreceğini, neyin yeni normalimiz olacağını bilmiyoruz; dolayısıyla hangi koşullara ne oranda alışmamız, ne tür alışkanlıklar edinmemiz ve hayatımızı nasıl düzenlememiz gerektiğiyle ilgili pek bir fikrimiz yok. Fakat çevrimiçi kültür söz konusu olduğunda, bu bakış açısının yöntem ve araçları üzerine on yıllardır geliştirilmiş ve yarını bugünden hayal etmeye çalışan pratikler bize yeni ufuklar açabilir, yol gösterebilir, ilham verebilir…

Merak edenler için ülkemizden yeni medya sanatçıları:
Ali Miharbi: http://www.alimiharbi.com/
Bager Akbay: http://bagerakbay.com/
Burak Arıkan: https://burak-arikan.com/tr/
Candaş Şişman: https://csismn.com/Works
Refik Anadol: http://refikanadol.com/

Filtreler:

Deniz Erbaş Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir