Çocuk Sokağı Kabusu

Çanakkale’de olup kordon tarafında yürüyüşe çıkanlar, Güzel Sanatlar Sergi Binasının hemen yanında bu sene yapılan Çocuk Sokağı’nı görmüştür diye tahmin ediyorum. Hani gözlemecilere varmadan, solda kalıyor? Hah, zaten her daim çoluk çocuk vardır, görmemeniz çok zor olurdu bence.

İşte bu güzel cumartesi günü, kahvaltımı ettikten sonra yürüyüşe çıktım. Eve dönüş yolunda ise, çocuklar sokağının bir şekilde çok ıssız olduğunu fark edip hayrete kapıldım. Acaba içeride oyayan çocuklara bir şey mi olmuştu? Yoksa kötü kapli adamlar küçük çocukları kaçırmış mıydı? Hayır, böyle bi şey olamazdı! İçeride her şeyin yolunda olup olmadığını kontrol etme vakti gelmiş de geçiyordu bile…

Kapıdan içeri girmeden önce çektiğim son fotoğraf:

İçeri girer girmez birden başımda bir ağrı hissettim. Ahh. Ve evet, kulaklarım çınlıyordu. Hayır, daha da kötüsü görüntü bulanıklaşmaya başlamıştı. Sonra hemen yan tarafımda durup bana bakan o korkunç dev filin kahkalarını işittim! Tanrım, neler oluyordu böyle? Olanca gücümle arkamı dönüp koşmaya başladım.

Biraz sonra görüntüler olması gerektiğinden da fazla net görünmeye başlamıştı. Karşıma mavi renkli küçük bir adam çıktı. Bunu bi yerden tanıyordum ama kim olduğunu çıkartamıyordum. Kendisi neşe ile ıslık çalarak geziniyordu. Birden beni fark etti.

Ve bana henüz yaptığı şirin çilekli pastasından yemek isteyip istemediğimi sordu. Evet, evet. Bu Aşçı Şirin (Schtroumpf Cuisinier) olmalıydı. Ta kendisiydi! Başka kim onunki gibi güzel kokan şirin çilekli pasta yapabilirdi ki? O güzel kokuya daha fazla dayanamayıp hemen pastadan bir dilim aldım. Fakat?
Bir dakika. Şimdi ise renkleri olduğundan daha canlı görmeye başlamıştım. İlerde yatan küçük bir mavi adam daha vardı. Bu ise Hayalci Şirin (Schtroumpf Rêveur) olmalıydı. Haha, baksanıza, halinden ne kadar memnun. Yine gökyüzüne bakarak hayallere dalmış. Belki de daha güzel, temiz ve huzur dolu bir dünya düşlüyordur diye düşündüm.

İlerlemeye devam ettim ama aslında durumum hiç de iyiye gitmiyordu. Bu kez renkler de beni terk etti ve her şeyi siyah-beyaz görmeye başladım! Düşünsenize, artık hiç renk yoktu çevremde. Bu korkunç bir şeydi benim için. Sonra, ilerde bana  bakan sevimli bir buzağı gördüm. Yanına yaklaşarak, ona başımdam geçenleri anlattım ve buradan nasıl çıkabileceğimi sordum.

O da durumuma şaşırdı. Burada böyle şeyler olması pek alışılmış değildi anlaşılan. Demek ki normalde burada gerçekten de neşeli çocuklar oluyordu. Neyse, buzağı bana  o patika (o patika işte) boyunca altı kelebek kanadı ve üç fare kuyruğu mesafesi kadar ilerlemem gerektiğini, ve orada yolları daha iyi bilen birisini görebileceğimi söyledi. Ben de ona teşekkür edip yola devam ettim.

Birden bire yine kötü kahkahalar duymaya başladım. Tok sesli, şişman ve kötü ruhlarca kandırılmış birisi ancak böyle gülebilirdi. Yani umarım ne dediğimi anlıyorsunuzdur. Ve sonra, renkler yavaş yavaş görünür olmaya başladı. Ama karanlık patika boyunca her şey yine de iç açıcı değildi. Ve karşıma kocaman ağzı olan şu dev palyaço çıktı.

Şuna bakar mısınız? Ne kadar da korkunç. Ve o kadar kibirlydi ki, ona seslenmeme rağmen bana bakmıyordu bile. Sonra lütfedip(!) bana ne istediğimi ve neden onu rahatsız ettiğimi sordu. Oysa ben sadece yardım istiyordum. O ise ısrarla onu rahatsız ettiğimi ve işinden alı koyduğumu söylüyordu. Sonunda ise:

– Bay Paylaço, lütfen! Yolumu kaybettim diyorum size. Lütfen Bana yardım edin!
– Sana niye yardım edecekmişim ki? Benim zaten yeterince derdim var.
– Peki işte, ben de size yardım ederim belki?
– Senin gibi kaybolmuş bir alık bana ne fayda sağlayabilir, haha.

… diye güldü. Sonra biraz yumuşadı ve bana, dün ormanda kaybolan kardeşinden bahsetti. Ve aslında, buradan çıkış yolunu bilen tek kişinin O olduğunu; eğer O’nu bulabilirsem buradan çıkabileceğimi söyledi. Öyleyse, kaybedecek daha fazla vaktim yoktu. Hemen ormana girip kardeşini aramalıydım…

Orman renkliydi. Her şey canlı renklere bezenmişti. Ve orman canlıydı. Aniden bana yaklaşan bir takım hışırtılar duymaya başladım. Arkamı döndüğümde ise bu dev kurbağa ile karşılaştım!

Kötü niyetli birisine benzemiyordu. Ona, buralarda dün kaybolan palyaçoyu görüp görmediğini sordum. Kurbağa da bana O’nu yuttuğunu söyledi. Duyduklarıma inanamıyordum. İşler giderek çığrından çıkıyordu. Ve benim akşam olmadan buradan çıkmam gerekiyordu. Dev bir kurbağa aradığım kişi yutmuştu. Ve belki de birazdan beni de yutacaktı!

Benim sararmış benzime bakıp paniklememem gerektiğini, palyaçonun sadece ormanın başka bir yerine geçtiğini söyledi. Ve eğer O’nu bulmak istiyorsam, kurbağanın beni de yemesi gerektiğini ekledi. Ne gün ama değil mi! Dev bir kara kurbağası beni yemek istiyordu. Daha fazla vakit kaybedemezdim. İstemeyerek de olsa kurbağanın dev ağzından içeri girmeyi kabul ettim.

Sonra, bir an için hiç bir şey hissetmeyip kendimi açıklık bir alanda buldum. Ve yine o kahkahaları duymaya başladım. Yoksa? Yoksa kayıp olan palyaçoyu bulmuşmuydum? Evet, sonunda kendisini bulmuştum. Hemen olanları anlatıp bana yardım etmesi gerektiğini söyledim. Bu duruma o da çok sevindi. Çünkü kendisinin de geri dönebilmesi için benim buradan kurtulmam gerektiğini söyledi.

Ve bana çıkışa giden merdivenleri gösterdi.

*****
Artık merdivenlerden tırmanarak çıkışa gitmeliydim. Takatim kalmamıştı ama kurtuluşa erebilmek için son bir gayretle oraya ulaştım:

*****
Ve buradan kendimi bıraktığımda nihayet Dünya’ya geri dönmüştüm. Her şey yolundaydı. Her şey olması gerektiği gibi görünüyordu.

Nihayet kabus sona ermişti ve kurtulmuştum. Olanların şokunu üstümden atabilmek ve dinlenmek için derhal evin yolunu tuttum ve oradan uzaklaştım…

Bu da böyle bir anımdı.
*****
Ehem… Selam. Her şey yolunda. Merak etmeyin. Olay aslında şu:
Ne zaman Çocuklar Sokağı’nın önünden geçsem aklıma böyle bir kurgu geliyordu. Daha doğrusu, Alper ile geçiyorsak eğer, “abi böyle mantar (magic mushroom), LSD, meskalin filan içip bu sokaktan geçsen kesin canlanır bunlar var ya!!!11 Nasıl kaçacağını bilemezsin” filan gibisinden muhabbetler ediyorduk. Ben de böyle bir kurgu yapıp çekmeye karar verdim.
Aslında epey aklımda olan bir projeydi fakat “Çocuklar Sokağı”nı boş bulmak çok zor bir iş. Bunun için havanın yaklaşık 3-4 derece sıcaklıkta olduğu bu cumartesi gününü beklemem gerekti. Kaç kere kamera ile oraya gittiysem illa çocuklar oluyordu.
Ve ayrıca, herkese şimdiden mutlu seneler diyerek yazıyı kapatıyorum.

Çanakkale ? Saat Kulesi

İyi seneler!

‘ÇANAKKALE İÇİNDE’ Notu: Bu yazı Sinan Ceylan’ın izniyle, http://ucantabure.wordpress.com adresli blogundan alınmıştır.

Sinan Ceylan Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir