Cuma Günleri Otobüse Binmemeli

Otobüs durakta durdu.
Şoför, koltuktan kalkar gibi yapıp geriye doğru seslendi.
“İlerleyelim beyler!”
Otobüsün içinde bir kıpırdanma olmadı. Nasıl olsun ki, otobüs boğazına kadar dolu.
Ön kapıdan insanlar hâlâ içeri girmeye çalışıyor.
Şoför ayağa kalktı.
“İlerleyelim baylar bayanlar” diye birkaç kez tekrar etti. Sesini yükseltmekten çekinse de, sesinden kızgınlığı da anlaşılmaz gibi değildi.
Bir kadın;
“Nereye ilerleyelim. Pencereden dışarı mı çıkalım?” diye sitemli bir şekilde söylendi.
Otobüsün inme binme kapıları açık olduğundan, bir kadın arka kapıdan bindi. Şoför, “arkadan binmeyin” diye söylendi. Sesi yitti gitti, kalabalığın arasında.
Yinede emniyeti bırakmadı, şoför.
“Kapıları kapatıyorum. Kapıların ağzında olanlar dikkatli olun” diye de söylendi.
Kapandı kapıları, otobüsün.
Oturan otuz yolcu var, daha fazlası ayakta kalmış.
Abarttım mı?
Yok ya abartmadım. Otobüslerin önündeki bir levhada, oturacak ve ayakta gidecek yolcu sayısı verilmiş. Okuyan anlar.
“24 oturarak, 26 ayakta gibi.”
Olsun.
Otobüsün alması gereken yolcudan iki kat yolcu var, ister inanın ister inanmayın.
Vatandaş biniyor.
Sonra da; “yaşlılara hürmet, yer gösterin hamilere, kadınlara, özürlülere?” durumları ve muhabbeti var.
Ben söyleyeyim, yaşlılar, özürlüler, hamileler binmesin otobüse. Her zaman, abuzittin olabilirler.
Şoföre sitem etti bir yolcu.
“Kırkbeş dakikadır bekliyorum. Bir otobüs geçmedi, duraktan.”
Şoför atıldı.
“Olmaz hanımefendi. Üç dakikada bir otobüs geçiyor Kepez’e.”
Birisi atıldı.
“Kaptan! Sıkma, atma kardeşim. Ben 25 dakikadır bekliyorum. Gelen yok. Giden yok işte”
Bir teyze atıldı.
“Gidin bakın TOKİ konutlarının olduğu durakta, otobüsler sıralanmış. Şoförler kahvede keyif çatıyorlar.”
Hayda!
Bir başkası daha lafa karıştı.
“Kepezspor’un ordaki kahvede de şoförler var.”
Kaptan cevap verdi, zoraki.
!!!??
“On dakikada bir otobüs geçiyor.”
“Ya kardeşim üç dakkayı on dakkaya çıkardın. Seninde bir şeyden haberin yok. Bir durakta, cuma günü otobüs bekle de gör” diye söylendi.
Kaptan sesini kesti.
“Şoförlerin belirtilen yerlerde, keyif çattığı doğru mu acaba?”
Vallahi ben söylemedim. Otobüsün içinde yolcular söylediler. Ben sadece duyduklarımı yazıyorum.
Bir kadın birilerine seslendi.
“Tutun biriniz şu çocuğu, gücüm kalmadı”
Kim tutacak, vatandaşın sıkış depiş durmasından kolunu kaldıracak boşluk mu var?
Kadın çocuğu elinden bıraksa, çocuk yere düşmez, birilerinin üstünde kalır. Otobüste boşluk yok ki zaten.
Kime yer vereceksin, yer göstereceksin. Hareket yok, otobüsün içinde.
Hayret! Duraklarda inen kimse de yok.
Eğer Çanakkale’ye oturarak gitmek istiyorum derseniz, ara duraklarda bekliyorsanız hiç şansınız yok.
Akşama kadar değil, kaç gün beklerseniz bekleyin oturacak yer bulamazsınız.
En iyisi beklemeyin.
Yavaş yavaş yürüyün. Hedefe ulaşırsınız.
Yürümek istemiyorsanız, o zaman ayakta gitmeye razı olacaksınız.
Benden söylemesi.

*
Cuma Pazarının olduğu günde, Köprübaşı’ndaki otobüs duraklarında bir insan kalabalığı oluyor ki sormayın. Ellerinde poşetler, paketler? Tam bir işkence.
Bir gün birisi otobüse bebek arabası sokmaya çalıştı, olmadı. Bebeği ile kadın yolun ortasında baktı kaldı. Otobüsler böyle durumları kaldırmıyor. Çok eşyanız varsa, en iyisi taksi tutmak.
Başka çıkar yol yok.
Otobüstekiler bağırıyor.
“Söyleyin belediyeye, ek seferler koysunlar. Böyle olmaz ki? Belediye uyuyor mu? Belediye bu durumları görmez mi ayol!”
“Anne sen bari konuşma. Sana mı kadı otobüs sorununu çözmek” diyen genç bir kadın.
Kızına;
“Karışma sen benim işime” diye kızına çıkışan teyze.
Marko Paşa olmuş otobüs şoförü.
Yanımızdan iki otobüs geçti, Otobüslerde ikişer yolcu, Kepez’e doğru gidiyorlar.
İlk baştan şoför patladı;
“Benim arabanın durumuna bak. Bir de beni geçen otobüslere. Allah Allah.”
Eee zamanında otobüs gelmezse bir otobüs sardalye kutusu gibi olur. Ötekilerde boş konserve tenekesi, tangur tungur bizi geçip giderler.”
Bir yolcu,
“Allahım suçumuz ne bizim, böyle yolculuk yapıyoruz?”
“Az ye de kendine özel otomobil al kardeşim.”
“Ben sayısalda tutturursam alacağım”
“Bekle tutturursun.”
Oteli geçtik, Hayret, hâlâ inen yok.
Cuma Pazarı önündeki durakta binmedim otobüse. Daha geriye gidip bindim. Otobüste yer buldum. İskelede binseydim, daha iyi yer bulurdum.
Doğru.
Şimdi ben Cuma Pazarı’nda alışveriş yapıp, İskele’den otobüse binersem, Kepez’e bir koltukta oturarak gidebilirim.
Nasıl?
Bendeki sivri zekâ nasıl?
Pazarda alışveriş yapıp, İskele’de binin otobüse. Ohhhh! Rahat rahat gidin Kepez’e.
*
Otobüs Kepez’e varmadan, koridordaki yolcular birkaç durakta indiler. Ayakta yolcu kalmadı. Yeltepe Durağı’nı geçtikten sonra bende indim otobüsten.
Terlemişim otobüsün içinde, havasızlıktan. Naylon çadırın içinde, havasızlıktan ölen Pomağın keçileri gibi bir gün telef olacağız.
Paltomun yakalarını kaldırdım. Kaşkolomu boğazıma sardım, yürüdüm.
Şoför hâlâ beynimin içinde sesleniyor.
“Otobüsün arkası boş, ilerleyelim beyler, ilerleyelim arkadaşlarrrr.”
*
Ne çabuk usandım, otobüse binmekten.
Cuma günleri, Cuma Pazarı.
Otobüslerde yolcu sayısı diğer günlere göre dört kat.
Diğer günlerde de yolcu yoğunluğu az değil.
“Cuma günleri otobüse binmemeli” diyorum da.
Mecbur olmasam, diğer günlerde de binmem.
Otobüse binmek zorundayım.
Peki;
Cefa çekmek zorunda mıyım?

Filtreler:

Şuayip Odabaşı Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir