Fakirlik Edebiyatı / Yatırım Fetişizmi

Bir süredir iş dolayısıyla kentin il çeperinde geziniyorum. Küçükkuyu, Yenice, Lapseki, Biga filan dolaşıyorum. Gördüklerim inanılası şeyler değil, Çanakkale karayollarındaki araç trafiği, şehir içi araç trafiğinden daha yoğun…

Bunun sebebi Çanakkale’ye ziyaretçi veya turist olarak gelenlerin sayısı hiç bu kadar fazla olmamıştı. Plakaları izliyorum, İstanbullular birinciliği bırakmıyor, peşi sıra yabancı plakalar yoğunluklu, ama her ilin plakasını görmekte mümkündür. Çanakkale’ye her yönde gelenler mevcut ve bu durum her yıla göre çok artmış bir halde.

Bu tespitleri şunun için yapıyorum, bu kentin ekabirleri ve pesimistleri ağızlarından düşürmedikleri bir deyimi durmadan tekrarlar; “Batının Hakkâri’si Çanakkale” diye.

Kardeşim daha ne istiyorsunuz? Yollar berbat haldeyken bile bu coğrafyaya ulaşmak için çok yoğun bir talep varsa, bu gelenlerin her biri kültürel, doğal ve tarihi değerlerimizi bilmek, görmek için geliyorlarsa, onların gelişlerini hiçbir şey engelleyemiyorsa, bizim yerelimize sosyal ve kültürel değerler katmalarının yanı sıra, ekonomik katkılar ve değerler sunmalarını hiç mi görmezsiniz?

Dedik ya adam pesimist ve ekabir, her şeyin düzü yerine dibinden bakıyor. Dibinden bakılınca da bulanık görüyor doğal olarak…
Son günlerin bir başka meselesi de, kentteki karar verici yöneticilerin bazıları ile Ankara’dan kente gelen bazı üst düzey politikacıların ağızlarına aldıkları sözcüklerin “yatırım fetişizmi”, “ilkel modernist kalkınmacı zihniyet” içermesidir.

Büyümek isteyen kim ki, sen bunu bu kente bahşediyorsun. Kim İstanbul’a benzemek ister ki, boğaz köprüsüne destek verip yeni bir İstanbul fantezini dile getiriyorsun. Ağzı olan konuşuyor.

Ağzı olanın yanında bu meseleleri bilenler ise dut yemiş bülbül gibi susuyorlar. Başka zaman mangalda kül bırakmayanlar “evet efendim, sepet efendim” diyerek işi geçiştiriyorlar.

Hem fakirlik edebiyatı, hem de yatırım fetişizmi bu kentin özellikle rütbeli idarecileri, büyük karar vericileri, çok yüzlü politikacılarında hastalık haline gelmiştir.

Bu iki kavramın ironik bir zıtlığı bulunurken, paradoks bir birlikteliği de karşımıza çıkıyor. Mesele ironi ve paradoks yaratmadan aklıselim süreçler tasarlamaktır.

Filtreler:

Mimar İsmail Erten Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir