Havaalanı ve Rant Meselesi

Bir yerel gazete (Olay Gazetesi), birkaç zamandır, havaalanının kaldırılıp imara açılması meselesini gündeme taşıyor, çok da iyi yapıyor…

Bunun için müteahhit ve yeni Milletvekili Serdar Soydan’ın ilk sözlerini önüne alarak kentteki çeşitli rant ve spekülasyon çevrelerini, meslek odalarını da tartışmaya katmış gözüküyor. İlginçtir demeç veren bazı kesimlerin umurlarında olmayan kent konseyi akıllarına gelmiş, özellikle son dönemlerde hiçbir toplantısına dahi katılmadıkları bu örgütü şimdi havaalanı rantı üzerine kullanmak istiyorlar.

Öncelikle hatırlatmak lazım kentin gelecek imarına ilişkin hazırlanan, üstelik kent konseyi bünyesinde kurulan Çalışma Grubu tarafından çalışılıp kitaplaştırılan rapor; (ÇANAKKALE’NİN KENTSEL GELİŞİMİ (1462-2005) İLE FİZİKİ COĞRAFYA İLİŞKİSİ – Çanakkale Kent Konseyi Yayınları Kitap Dizisi Yayın No:2 – Çanakkale 2006), bu meseleye farklı bir bakış açısı getiriyor ve bilimsel değerlerle ortaya koyuyor. Ama tartışma süreci tamamen politize olmuş bir sığlıkta sürdüğünden böylesine değerleri gören yok.

Öbür yandan, 1990’lı yılların ortalarında 4 milletvekilinin de DYP’ye ait olduğu bir dönemde, yatırım fetişizmi çerçevesinde büyütülme sürecine giren havaalanı meselesinde bu çevrelerin çıtı çıkmamaktaydı. Henüz küçük bir havaalanı olup 100 kişilik uçakların bile inişine müsait olmayan bu havaalanı büyütülmeye başlandığında, Çanakkale Sivil İnsiyatifi meselenin ciddiyetini hatırlatmış ve dikkatli olunmasını deklare etmişti. Kendi kabuğunda kalan müteahhit, spekülatör rantiyeler, yerel yöneticiler, meslek erbapları filan mesele hakkında gık bile dememişlerdi. Susmak onaylamaksa, o dönem havaalanına yapılan yatırımları kabul ediyorlardı demektir. Kısa vadeli hesaplar 15 yıl sonra adama tersini söyletiyorsa, birileri de çıkar bunların spekülatif rant meselesi olduğunu hatırlatıverir.

Kentin gündemine giren bu sürecin usulüne ilişkin durum böyle, peki içeriğe gelince söylememiz gerekenler nedir?
Genel bakış açısı meseleyi ikiye ayırmamızı söylüyor.

Birincisi; havaalanı kalkmalı mı? kalkmamalı mı? Sorusunda gizlidir. Her şeyi paketleyip kent dışına atma mantığı Amerikan şehirciliğinin kampüs bakış açısıdır. Bu anlayış soyutlanmış yaşamları ve steril hayatları pazarlar. Temel mesele tüketmektir. Ne yazık ki bizim şehirciliğimiz de buna öykünür. Havaalanından inip şehre yürüyerek gidebilmek düşüncesi hiç yoktur zihnimizde. Bu Amerikan zihniyetini sorgulamak ve akla yakın insancıl hedeflere çekmek, deveye hendek atlatmak kadar zordur. Keza en başta şehircilerimiz karşı çıkarlar bu tür insani yaklaşımlara, çünkü hocaları onlara öyle öğretmiştir. Biliyoruz ki daha birkaç zaman önce otogar kentin dışına fırlatıldı. Bu fırlatmanın insancıl olmayan bir bakış açısına sahip bu zihniyetin tezahürü olduğu artık görülüyor. Motorlu araç ve buna bağlı ulaşım dayatmaları zihinsel algıları doğuruyor ve hayatımızı karartan yanılsamalar çıkıveriyor ortalık yere, şimdilerde. Kent yöneticileri de bu şehircilik anlayışını doğru diye uyguluyorlar. İnsanın olmadığı bir doğru ne kadar doğrudur ki…

İkincisi ise; tartışma, havaalanının yerinin işlevi üzerine gelişmelidir.

a)Aynı işlev sürerken (havaalanı iken) kentin yeşil dokusu ve rekreasyon alanı (dinlence – eğlence – spor alanı) olarak da kullanılabilir mi?
b)Havaalanı kalkacaksa yerine önerilecek işlev yüksek katlı apartmanlar mıdır?

Bu sorulara verilecek cevaplarda kitabı da olan kent konseyi çalışma grubunun çalışmaları devreye girmektedir. Kentin mevcut yerleşimi çürük zemindedir. Dolayısıyla kent daha sağlam zeminler olan, Karacaören tepesi, Özbek köyü üstleri, Kemel köyü civarı, Sarıcaali, Saraycık üstleri, radar tepesi civarı, Kepez – yağcılar aksı, Çınarlı köyü civarı gibi alanlara parçalı bir dokuyla gelişmelidir. Kuşkusuz bu gelişme bu alanlardaki doğal ve kültürel değerlere zarar vermeden olmalıdır. Bu öneride mevcut kentin kademeli olarak desantralize edilmesi (merkezden dış civara doğru geliştirilmesi), merkezin çok katlı apartman ve yoğun yapılaşmadan kurtarılması, az katlı ve hafif tekniklerle inşa edilecek yapılara yöneltilmesi istenir.

17 Ağustosları yaşadığımız bu günlerde AFET meselesi yine spekülasyon ve rantiye kesimleri tarafından unutturulmaya çalışılmaktadır. Biliyoruz ki, 1953 Yenice depremi kentimize çok uzak olmasına rağmen, tek ve iki katlı olan Çanakkale’de birçok yapısal hasar ve yaralanmalara bağlı çökmeler yaratmıştır (Bir tanığı Gazeteci Uğur Dündar’dır). 1912 Ganos (Gazi köy) fayı üzerindeki Gelibolu depremi de, Çanakkale kentindeki az katlı ve az yoğunluklu yapılarında bir çok yıkıma dayalı hasarlar, yangınlar ve insan üzerinde ciddi etkiler doğurmuştur.

Öbür yandan kenti “asrileşme fetişizmine dayalı olarak” apartmanlaşma ve boşluksuz çok katlı binalar yığını olarak gören rant kesimi, havaalanını da bu anlayışa uygun pasta olarak görmektedir. Bu kentleşme anlayışının iflası, yanlışlığı, insancıl olmadığı artık gözümüze batıyor.

Bahçeli ev statüsündeki Barbaros Mahallesi daha birkaç zaman evvel bu anlayışa kurban edilmedi mi? Tüm mahalle 2-3 kattan 4 kata çıkartılmadı mı? Bugünkü kentte bahçeli, az yoğun ve az katlı yaşanılır mekanlar, müteahhitler eliyle çok katlı, çok yoğun ve insancıl olmayan mekanlara dönüşmektedir. Dolayısıyla bu sistem ve anlayış belediye yönetimine de sirayet etmiştir. Çünkü bu kararlar Belediye yönetiminin ilgili birimleri, organları, komisyonları ve meclisinde alınmaktadır. Ama unutulmamalıdır ki, kentin STK’ları, meslek odaları ve uzmanları da bu duruma ses çıkartmayarak ortak olmuştur.

Tartışma politize edilmemelidir kuşkusuz, çünkü o zaman içeriksizleştiriliyor. Zaten şu andaki tartışma da politize olmuş bir içeriksizliğe doğru gitmektedir. Bu gerçek bir tartışmaya çevrilip, içerik, yöntem ve süreç olarak nitelikli hale dönüştürülebilir mi??

Temel soru şudur; “Bu kentin, kısa vadeli çıkarlar yerine, bilimsel veriler ışığında yerleşim politikalarını oluşturup ona göre yapılaşmasının zamanı gelmedi mi?”

Mimar İsmail Erten Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir