Sokak Satıcıları

Bizim mahallenin dört mevsim değişmez çığırtkanı yaşlı simitçimizdir.

Adam gün ağarmadan üç tekerlekli arabasıyla mahallemizin cadde ve sokaklarında.

Birde ses var adamda, o biçim.

Favoretti’de yok, İbram Tatlıses’te yok böyle bir ses.

Bir bağırıyor bir bağırıyor.

“Simiiiitttt!” Dediğinde simit almaya geleni dövecekmiş gibi bir anlam çıkıyor.

Duruyor duruyor.

“Taze Simmmmit!” diye bir daha bağırıyor. Pencerenin camları zıngırdıyor.

Ben alıştım bu adama.

Hırsızlık yapmıyor ya. Simit satıyor.

Azıcık kusuru olsun.

Akşam simitleri bitirince, simitlerin bittiği yerde, iki bira içip evine gidermiş bizim simitçi.

Bir gün sesini duymasam, eksiklik hissediyorum.

“Taze Simmit! Sıcak Simmittt!”

Bu sesten, bazı insanlar hiçbir şey anlamasa da, hayatın bir gerçeği bu ses.

*

Bir ses daha var.

Yok birkaç ses var.

Hurdacılar.

Çoğunlukla hafta sonlarında çıkıyorlar meydana.

Her bir hurdacının, ayrı bir bağırış şekli var.

Hurdacııııı!

Hudaaacı!

Hurdacı geldi!

Hurdalar alıyooooom!

Şunu alıyom, bunu alıyom.

Hurda bir araba.

Hurda arabanın üstünde, çeşitli hurdalar.

Hurdaların arasında, kara yağız delikanlılar.

Beni tanıyanların, gülüşü ve sıcak selamı.

Günlük kazanç.

Günlük yaşamak.

Günlük hayat.

“Hurdacııııııı!”

Her şeyi olup ta hurda gibi yaşayanlar…

Bu Dünya’da boş yaşayanlara örnek olsun bu insanlar.

*

Yazın ortasındayız.

Artık mahalle aralarında yeni şarkı söyleyenler var.

Traktörünün üstüne karpuzları yükleyen köylü dayım çekingen bir davranışla bağırıyor.

“Karpuzcuuuuuu. Karpuzcu geldiiiii1 Yerli karpuzzzzzz!”

Adana bitti.

Ödemiş bitti.

Ezine karpuzu bitti.

Şimdi sıra, Kepez çevresindeki köylerde.

Kalabaklı’dan, Aşağı Okçular Köyü’nden geliyor karpuz.

48 kuruşa inmedi karpuz. 50 kuruş.

Karpuzlarda bir büyümüş ki sormayın. 10 kilodan aşağı karpuz yok.

Karpuzlara kabak aşısı yapmışlar, diyor kahvedeki birisi.

Karpuzu satan köylü, “ben kabak aşısından anlamam. Alıyom paraylan tohumu ekiyom. Suluyom oluyo. Topluyom satıyom.”

50 kuruşa karpuz bana pahalı. Köylü dayıma göre ucuz.

Bana sorarsanız, üretmek kolay değil.

Karpuz satan köylünün, hiç boş zamanı yokmuş.

150 koyunu varmış. Gündüz tarlada, gece koyunların başındaymış.

Karpuzun yanında, şimdiden kışlık sebzeleri de ekmiş.

Bana uyku yok diyor, köylü dayım.

Uyumuyor.

Kazanıyor mu?

Kazanıyor.

Kaç köylü kazanıyor?

Orası belli değil.

Köylülerin alın teriyle beslenmiyor muyuz?

*

Oturuyorum bir kahvenin önünde.

Bir adam bağırıyor.

“Dalakçıııııı!”

Bu ne ya?

İlk defa “dalakçı” diye bağıran birisini duydum.

Demek ki yaşadığım yerde dalaksızlar var.

Adam geldi elinde bir tepsi. Tepsinin üstü örtülü. Kahveciye sordum.

“Bu dalak işi nedir?”

Kahveci;

“Dalak bira içenlerin yediği bir mezedir. Biranın pezevengi olur bu dalak”

Hayda! yeni bir şey daha öğrendim.

Dalak satan yanıma geldi.

Dedim ki;

“Senin yaptığın işi yazayım. Reklâmın olur, daha çok satarsın”

Dalakçı dalaksız;

“Benim reklâma ihtiyacım yok” deyip kestirip attı.

Meğerse dalakları satamazsa, oturup birkaç birayla götürüyormuş her şeyi. Sonrada eve giderken yola sığmıyormuş, dalakçı

Adam, beline dayadığı tepsiyle kayboldu gitti yukarı, Kepez Meydanı’na doğru.

“Dalakçıııııı!”

İçin len! Dalakçıyı da unutmayın!

*

Birde elindeki tezgâhta çakı çakmak satanlar var.

Çeşitli elektronik eşyalar.

Aypotlar, saatler, lambalar, dürbünler…

Adamın sırtında bir çanta. Yok yok çantasında.

Çeşitli şekillerde bağırıyor.

“Lazım mı? Bi bak abi? Kaç lira veriyorsun abi?”

Derken, soruveriyorsun bir eşyanın fiyatını.

“Abey 15 lira. Sana 10 liraya olur.”

“Bende 5 lira va…” demeden atıveriyor üzerine.

Elinde kalıyor.

“Sen nerelisin hemşerim?”

“Batmanlıyım abi.”

Ben cevaplıyorum.

“Serçava”

Şaşırıyor Batmanlı.

“Bir saat aldım. İki gün sonra bozuldu anasını satim.”

Feda olsun hemşerime.

Kolay mı gurbette ekmek peşinde koşmak?

*

Bulunduğum kahveye bir satıcı girdi. Özür diledi. Beş dakikamızı aldı. 2 kutu diş macunu, bir diş beyazlatıcı, iki adette diş fırçasını, 5 liradan sattı.

Şaşırdım.

Malzemeleri inceledim.

Hile hurda yok.

Satıcı çalmışsa bilemem.

Her biri, markette 3 liran aşağı satılmıyor.

Beş parça, beş lira.

“Bu seyyar işler acayip işler.”

Sokakta satılmayan hiçbir şey yok.

Sokaktaki satıcıların edebiyatı da bir hoş.

“Gel vatandaş gel.

Batan geminin malları bunlarrrrrr!”

Bizim mahalleye seyyar satıcılar gelmediğinde yolarını gözlüyorum.

Seyyar satıcıların sesini duyunca, “mahallede bir hayat olduğunu” anlıyorum.

“Biz mallede başka türlü ses çıkmıyo yahu!”

Filtreler:

Şuayip Odabaşı Son Yazıları...

Yorumlar...

    Henüz yorum yok...

Sizin Yorumunuz...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir